GDP Bayburt
GDP Bayburt İl Başkanlığı resmi Facebook sayfası
Biz oylarımızla çoban ateşlerini yurdun her yanında yakacağız.
İlk turda oyumu, siyaset sahnesinden silinmesi için üzerinde her türlü oyunların oynandığı , memleket sevdalısı Sn Muharrem İnce ve Memleket Partisi’nden yana kullanacağım.
Özlem Ağırman
GDP Genel Başkanı
Bu eksikli demokrasi; Türk demokrasisi, halka özgürlükleri ve seçme ve seçilme haklarını çok gören egemenlerin yaptığı yasalar ile yürütülmektedir.
Baharlarımız gelecek, yazlar geçecek, kimseye tedavül edilemeyecek şeyler bunlar. Baharı siz getirmeyeceksiniz, baharlarımıza koşul koymaktan vazgeçin. Biz gerçek baharları da biliriz yazları da ,siz gidin o yalancı baharlarınızı önünü göremeyenlere anlatın çünkü biz sizin onları hazana çevirmenize izin vermeyeceğiz.
Siz mezhepçilik etmeyin, mezhepleri siyasetin zemini yapmayın, vaatleriniz halkın dertlerine çözüm olsun. Dini sembol, söylem, riyakar dualarınız ile iftar masalarından uzak durun. Çünkü milleti mahveden,esir eden,h arap eden fenalıklar, hep din niteliği altındaki küfür ve kötülüklerden gelmiştir. Laik demokratik cumhuriyet bunu gerektirir. Şu an yapılan her türlü kirli hareketi dinle karıştırıp Müslüman bunu yapar diyenlere, “ siz din adamı değilsiniz, demokrat bir insan bunu yapmaz, bu yapılanlar demokrasiye aykırıdır.” demelisiniz. Dünyanın hiç bir demokratik ülkesinde böyle bir şey göremezsiniz.
Siz mezhepçiliğinizi öne çıkardıkça, diğerlerine onlara gün doğuyor, bu bayram TRT ilk kez bayram namazı yayınlıyor, AKP genel başkanı cami bahçesinde miting yapıyor. Onlarla mezhepçilik, inanç yarıştırmayın, yarışamazsınız, geçemezsiniz.
Milletimiz 21 yıldır bunlardan bıkmışken özellikle mi onlar gibiymiş gibi davranıyorsunuz? Siz öncelikle halka daha çok nasıl ekmek, aş, iş verirsiniz ona bakın. Her kesin mezhebi kendine, beni, bizi ilgilendirmiyor. Sizin bu yaptıklarınız siyasallaşmış inancı her geçen gün daha çok musallat ediyor başımıza.
Muhafazakar oyları alacağım dedikçe, yaşam tarzınızı değiştirmeye, rakı sofralarınızı gizlemeye başladınız.
İşte bu, siyasal islam daha iktidara gelmeden, iktidar olmuş anlamına gelir. Atatürk'ün kurduğu partiyi rezil, rüsva, mezhepçi, ettiniz. Söz de ayırım yapmayacağız deyip etnik köken, mezhepçi adlarla video çekerseniz bu toprakların farklı kökenlerini, inançlarını gücendirir kınarsınız.
Bu topraklarda en çok korkulan şey siyasetin mezheplere göre şekillenmesidir. Bize tek adam rejimi ile mücadele edeceğiz deyip Irak Baaz tipi, mezhepçi bir yönetim sunmanız, sizlerin emperyalizmin işbirlikçi uşakları olduğunuzun kanıtıdır.
Cumhuriyete, laik devlete karşı büyük suç işliyorsunuz, tarih sizi affetmeyecek. Hiç bir Atatürkçü, laik devrimci bağrına taş basarak size oy vermemelidir; sonuç ne olursa olsun temiz siyasetin yeniden inşa edilmesi gereklidir. Sizin işgal ettiğiniz parti artık aslını kaybetmiş tıpkı diğerleri gibi bu ülkeye zarar vermektedir.
Görebilenler, idrak edebilenler yeni bir yol bulacaktır, bundan şüpheniz olmasın, bu milli mücadelenin yeni meşalesinin de yanması demektir.
Bunu başaracağız.
Özlem Ağırman
GDP Genel Başkanı
Önemli bir seçimin arifesinde sizlerle bugüne kadar olduğu gibi bugün de dün, bugün ve yarına ait görüşlerimi paylaşmak istiyorum.
Özlem Ağırman
GDP Genel Başkanı
Depremin üzerinden geçen her gün yaşadığımız acının boyutlarını gözler önüne seriyor. Acımızı hafifletecek şeyler bulmakta hepimiz zorlanıyoruz, 99 depreminden çok daha büyük bir kırılmayı ben siyaset yapan bir anne olarak hissediyorum. Her deprem yer kabuğunda ve ruhumuzdaki fay hatlarını kırıyor, yer değiştiriyor, güven duygularımızı yok ediyor.
Toplumca devleti baba bildik, toprağa ana dedik, yaşamımızı sağlayan her şeye şükran ve minnet duyduk. Toprağı hor kullandık, devletimizi de ailesine sahip çıkmakta zorlanan bir babaya benzettik. Elbette saygımızı yitirmedik ama devletimizden de babalık vazifelerini, baba olmanın getirdiği fedakarlıkları yapmasını bekliyoruz hep.
Devlet de bizden iyi ahlaklı olmamızı, çalmamamızı, sorumlu davranmamızı istiyor. Devleti yönetmek için seçeceğimiz siyasetçileri objektif olarak seç diyor, buna uyuyor muyuz? Uymadığımız kesin, zaten uysak devlet büyür, insanlarımız mutlu yaşar. İşte bunun için birey ve toplum olarak bizler de kendimizden başlayarak sorumluluklarımızı tam yerine getirmeli, kendimizde, çevremizde ve kurumlarımızdaki eksikleri gidermeliyiz.
Bu en önemli sivil toplum görevidir. Devletin bu konuda yardım, kurtarma organizasyonları olduğu gibi vatandaşlarımızın da oluşturduğu dernek ve topluluklar bu alanda önemli araçlardır ve devletin onlar için sağladığı meşruiyet içinde çalışmalılar.
Bu depremle bir kez daha sarsıldık, yerin yarılması gibi duygularımız yarıldı, paramparça olduk, doğa ana gibi yere göğe sığamıyoruz,bunu anlıyor ve hoşgörüyorum. Artık acıyı aşma ama olanlar için harekete geçme zamanıdır. Hem yargı görevini eksiksiz yapmalı, kurumlar depreme hazırlığın gereklerini yerine getirmeli vatandaşlar olarak bizler de denetim görevini üstlenip, üzerimize düşenleri yapmalıyız.
Devletimizin kurumlarının üzerine düşen konularını zaman içinde sorgulayacağız, bugün eğitimimizin en önemli kurumları olan okullarımız hakkında sizlerle bazı görüşlerimi paylaşmak istiyorum. Çünkü en yaygın olarak her şehirde dağılmış okullarımıza en kıymetlilerimizi, çocuklarımızı gönderiyoruz.
Her okulda, gösterişe kaçmadan deprem hazırlık eğitimlerini kalıcı hale getirmeli, depreme hazırlık yapıları acilen oluşturmalıyız. Devlet okulu özel okul ayrımı yapılmadan belki sivil müdahale grupları oluşturup deprem, yangın gibi afetlerde görev dağılımlarını ve ilk kurtarma çalışmalarını yeniden ve oradan başlatmalıyız.
Fay hatlarımızın geçtiği her şehirde tehlikenin büyüklüğünü bize son deprem gösterdi. Bu nedenle yardım ekiplerinin organizesi, yolların da özellikle yakın binalarla dolu şehirlerimizde kapanma ihtimalini göze alarak gerekli tedbirleri almalıyız.
Bu önerim her okulun ve bahçesini bir ilk müdahale birimi olarak görmektir. Bunun için bir dönem hayata geçirilen deprem konteynerlerini, okul bahçelerinde en güvenli yerleri tespit ederek yeniden konuşlandırmalıyız. Bu konteynerler her okulda idareye zimmetlenmeli, belki özel okullar kendi imkanları ile bu konteynerleri organize etmelidir.
Bir konteynerde kurtarma araçları olmalıdır, tabii ki bu araçların kullanımı okulda oluşturulacak arama kurtarma birimlerini eğiterek olmalıdır. Deprem sonrası öğretmenlerimizin kendilerini ve çocuklarımızı güvende tutacak bilgilere sahip olması için ne gerekirse yapmalıyız. Bu önerilerim hızla hayata geçirilebilir, bizim sorunumuz harekete geçmekte değil, bunu yapabiliyoruz, sorun zaman geçtikçe bu görevleri aksatmakta, unutmakta olmamız. Olanları hızla unutuyor, sorunları küçümsemeye başlıyor ve hiç bir şey olmamış gibi yaşama devam ediyoruz.
Bir konu da okullarımızda oluşturulacak bu ilk müdahale ekiplerinin, mahalle müdahale birlikleri olarak da organize edilmesidir. Başta camiler olmak üzere tüm kamu kurum ve kuruluşları, fabrikalar da bu organizasyona dahil edilerek, gönüllüler eğitilerek her alanda dışarıdan beklemeden, depremden zarar görmeyecek vatandaşlarımızı depreme ilk müdahale ekibi haline getirmeliyiz.
Bu önerilerim hayatidir, siyasete, partiye çıkara bakılmaksızın, iktidar muhalefet tüm birimler ve halkımızın da katlımı ile mutlaka organize edilmelidir. Depremleri durduramayacağımızı, bunun bu coğrafyada bir kader olduğu, yer sarsıntılarının bir doğa olayı olduğunu unutmamalıyız.
Kader haline gelmemesini istediğimiz şey ise uğradığımız felaketin boyutlarıdır. Depremleri felakete dönüştürmeyecek tedbirleri yaşadığımız yerleri, kurumları depreme, felakete karşı hazır hale getirerek alabiliriz.
Bugün bize yorucu gelecek her şey yarın felaketlerde bizi kurtaracak kıymetli emeklerimizdir. Her vatandaşımızın sorumluluğu vardır, biz bu sorumlulukları tam olarak yerine getirirsek, bizi yönetenlere, devlete de yaptıkları için sorgulama yapma hakkımız doğar.
İşte bu noktada ortak sorumluluktan doğan güvene ulaşabiliriz, bunu yapabiliriz, inanıyorum. Hepinize sevgi selamlarımı iletiyorum.
Felaketten sonraki 6 ay en kritik dönem, hassas şekilde normalleşmeye geçiş sağlamak, acıları şifalandırmak ama olanları unutmamayı sağlamakla görevli, yükümlüyüz
Hepimizin duyguları incindi, deprem sadece yeri değil hepimizi içimizden sarstı. Her şeyin artık değişim zamanı geldi, hala eskisi gibi olacaksak ve bu düzen bu şekilde sürecekse yaşananlardan ders almamışız demektir.
Öncelikle yapıcı siyaset modelini felakette bile göremediğimizin altını özellikle çiziyorum. Mecliste yaşanan kör döğüşünün sahipleri, depremin bile yıkamadığı egoları ile bugün dahi enkazda olan vatandaşlarız varken , deprem bölgesini kirli yarışa, rekabete açtılar. Oysa orada felaketi yaşamış Can larımızın beklediği şey samimiyet, yumuşak bir iletişim, hızlı kurtarma ve destekti.
Oysa ki bunları gerçekleştirecek kurumlar, sivil toplumu desteklemek yerine onun yardım çalışmalarını aksatacak, gölgeleyecek şekilde bir duruş sergilediler. Depremin kendisinin felakete dönüşmesine yol açan koşulları hazırlayanların aslında özgüvensizlik ve korku temelli egoları burada da ortaya çıktı.
Bir kez daha üzerinde yaşadığımız binlerce yıldır medeniyetlere yurt olmuş, bugünün Türk yurdu Anadolu’ya bugün içimiz acıyarak bakıyoruz. Bu bölgede binlerce yıl önce dağ ve tepelere yerleşen Urartular,Artuklular ,sonra gelen Roma ve Osmanlı ovaları tarım alanı olarak kullanırken hangi akıl bu alanları yapılanmaya açar anlamak mümkün değil. Hani bu toprakların mirasçılığı nerede kaldı? Devletin imkan ve kudretini bu Millet sizlere felakete hazırlanmak yerine yakınlarınızı zengin edin ,memleketin besin deposu tarım rezev alanlarını yok edip yapılanmaya açın sonra felaketler sonrasında nasıl pişkin halde felaketin sorumluğundan kaçın diye mi verdi.
2020 de İzmir de MelesOvasının olduğu yerde 17 bina yıkıldı. Oysa deprem Sisam da olmuştu.Gelip buralara yine binalar yaptılar.Oysa ki oradaki tüm yorgun evler yıkılıp hepsi taşınmalıydı.Yıkılan yapıların yerine Dünya Afet yasasına göre yapı yapılmaz .Yıkılan her yapının enkazı kalktıktan sonra orası yeşil alan yapılır. Bayraklı,Özkanlar,Bornova da yeni bir depremde buralar yine aynı sonuçla karşılaşılabilir.Doğa ile inatlaşılmaz,bunu hala anlayamadık mı?
İzmir de olduğu gibi Hatay da, Maraş da ,Adana da Osmaniye de olduğu gibi yine tarım alanlarını Bakanlık imara açtı, yerleşim yerlerini alanlarını belediyeler ve binaları mütahitler oluşturdu. Soruyorum şimdi burada suçlu kim? Görüldüğü üzere balık baştan kokmuş.
Yıllardır çıkan imar aflarını,delinen imar planlarını, denetim yetkileri ellerinden alınan odaları ,mimarlar inşaat mühendisleri dışında önüne gelene yapı yaptırıldığını düşünürsek;bu kokuşma sadece bir İktidar ve muhalefet meseleside değil,yıllar önceside var tabiiki…
Millet olarak her seçimde oy vererek beni en iyi şekilde idare et diye oy verdiklerimizin ellerindeki imkanları millet için kullan diyerek seçtiklerimizin maalesef yoldan, hedeften sapmış olduklarını binlerce insanın ölümüne yol açan imar aflarını dahi onayladıklarını görmedik mi?
Şimdi neden iki düşman gibi kampalara böldükleri toplumsal coğrafyanın bir tarafına geçip, karşı tarafa saldırıyorsunuz. Bu kadar acı varken bunu insani bulmuyoruz. Bu bölünmeye karşıyız, bu bölünmüşlük enerjisini reddediyor, Anadolu’nun kadim enerjisini, şifa olsun diyerek bu topraklara akıtmak, göndermek istiyoruz.
Bu bölünmüşlüğü, kavga siyasetinin her iki yanında duran cehaletin içine girmeme nedenimiz budur. Onlardan olmazsanız size çalacakları kara ile yaşamak zorunda bırakılırsınız. Sizin düşünce fikirlerinizi alır kullanır,her türlü emek hırsızlığı yapar,kendi fikirleriymiş gibi satar ve sizi görmezden gelirler.İstiyoruz ki önümüzdeki dönem bilimin aydınlığında, inancın şefkatinde, Anadolu’nun bilge enerjisini de katarak bu toprakları barışın, refahın merkezi yapalım.
Söylediklerimiz gerçekleşmez ise tıpkı depremlerin tekrar edeceği gerçeği gibi kesinlikle felaketler de tekrar edecektir. Şehirlerdeki yıkımları bir çözüm, temizlenme olarak gören şuursuz güçlerin bu toprakların analarına, babalarına,evlatlarına verecekleri can borçları olacaktır.
Depremin hemen ertesinde, acele acele enkazlara dozer sokan, hiç bir öğretiye yakışmayan, altyapısı yapılmayan şekilde, şehirleri şuralara taşıyacağız diyerek semt isimlerini bile bugünden telaffuz eden cehaletin bu topraklarda kurtarıcı olma şansı yoktur. İnanç bilimle birleşip üreten bir enerjiye dönüşmezse karanlık bir güç olarak ona sahip olanı yakar. Tek başına bilimin karanlığı da inancın karanlığı da dünyayı aydınlatmaya yetecek enerjiyi oluşturamaz.
Milletimizi bu karanlığa ve bir o kadar da acımasızlığa kendinden,koltuğundan,rantından başka hiçbir şey düşünmeyenlere karşı uyarıyoruz. Yıkımın etkisi geçince yapılacaklar ortak bir akılla masaya yatırılmalı ve çözümler insana, tarihimize, doğaya ve kültürümüze doğru uyarlanmalıdır.
TOKİ evleri kibrit kutusu sistemiyle yapıldı, yıkılmadı diyerek şehirleri TOKi evleriyle kurmayı hiç kimse aklından geçirmemelidir. Bu mimariyi bu toprakların kaldırma lüksü yoktur. Mimar Sinan’ın torunları, Atatürk’ün kurduğu cumhuriyetin evlatları kibrit kutusu benzeri yüksek yapılarda yaşamaya mahkum hale getirilmemelidir.
Başta İstanbul olmak üzere, altından fay hattı geçen tüm şehirlerimizde, hastanelerden başlayarak, okullar, kamu binaları ve evler hızlı şekilde elden geçirilip, yaşam alanları yeniden ele alınmalıdır. Gerekirse binalarda seyreltme yoluna gidilmeli, bundan sonra yeşil alanlara , tarım alanlarına asla imar izni verilmemelidir.
Binaları yapmakla elde edildiği düşünülen kirli zenginlik, bir felaket esnasında ölüme, kana, gözyaşına dönüşmemelidir. Yapılacak her şey uzman kurumlar, paydaşlarla oluşturulacak ortak bir masada konuşulmalı, kararlar buna göre verilmelidir.
Şehir ve Bölge Plancısı olarak bu sürecin gözetimini milletim adına yapacağım, bu benim ve herkesin geleceğini yakından ilgilendiren sorunları hiç bir zaman asla siyasete alet etmedim, etmeyeceğim çıkarlarım için kullanmadım kullanmayacağım. Bunu taahhüt ediyor, söz veriyorum.
Özlem Ağırman
GDP genel Başkanı
Doğal bir depremi bir afete, felakete dönüştüren her tür yanlış ve karara karşı mücadele haklarımız saklı kalmak, takipçi olmak kaydı ile depremin acılarının geçmeyeceğini bilsek de bir nebzede olsa azalmasını bekliyoruz.
Öncelikle enkazdaki molozların kaldırılmasında gösterilen hızın, iki gün boyunca kurtarma, tuvalet, çadır, konteyner ihtiyacının çözümünde gösterilmemesini anlayamıyoruz. Devlet ne ara bu kadar aciz duruma düşürüldü aklımızın alamayacağı tanımlar içine giriyoruz. Kasıt arıyor, kendi milletine düşman bir kısım yönetici, bürokrat, felaketten yarar hesaplayan kirli zihniyetler görüyoruz.
Devletin kısa yada uzun dönemde karşılaşabileceği felaketler karşısında planların yer aldığı çalışmaların bir süredir yapılmadığını görüyor, düşünüyoruz. 20 yıl öncesinin örgütlü toplumunun, felaketler karşısında harekete geçme otomatiği olan devlet kurumları ve ordumuzun yerini atalet, karmaşa ve iş bilmezliğin aldığını görmek hepimizi üzüyor.
Ülkemizin genetiğinde olan sivil dayanışmanın gösterdiği çabaların takdir edilmesi gerekirken, gerek iktidardan, gerekse de ortaklarından yapılan engelleme çabalarını da akıl dışı buluyoruz. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin sivil çalışmalarda büyük emeği geçen Haluk Levent kardeşimiz ve AHBAP için söylediği sözleri kınıyoruz.
Devletin ve iktidarın felaketlerde boşluğunu dolduran sivil toplum organizasyonları ve sivil önderlerin hedef alınmasının ne kadar yanlış girişimler olduğunu İzmit depreminin yıldızı AKUT un yok edilmesinde gördük. Bugün AKUT yok edilmeseydi deprem bölgesinde çok daha etkin şekilde kurtarma çalışmalarında yer alabilirdi.
Hiç bir iktidar yada bürokratın, meşru sivil örgütlenmeler, dayanışma ağları ve topluluklar için suçlayıcı ifadelerde bulunması kabul edilemez. Bir hükümet, parti ne kadar meşru, anayasal ise sivil toplum örgütleri, dernekler, topluluklar o kadar meşrudur. Bir siyasi parti genel başkanı ne kadar meşru ve anayasal ise sivil toplum önderleri de o kadar meşru ve anayasaldır.
Kendilerinin yapamadığı hızda topluma ulaşan, organize olan ve toplumun güvenini kazanan sivil toplum örgütlerine karşı kin ve kıskançlık, siyasi hesaplarla saldıranlara karşı sivil toplumun yanındayız, onlarla birlikteyiz.
İzmit depreminin yaralarını sarmaktan aciz, sonraki depremlerde verdiği ev, yaşam alanları sözlerini tutmamış hükümeti ve ortaklarını önce kendi işlerini yapmaya odaklanmaya davet ediyoruz.
Yapılan yardım, enkaz kaldırma çalışmalarından sivil toplum isimlerini kaldırarak valilik, AFAD yazdırarak yardıma sahip çıkılmasını da akıl dışı görüyor, kınıyoruz. Bir zamanlar kamyon ve minibüslerin üzerine yazılan “Kıskanma ne olur, çalış senin de olur.” Cümlesini Yardım araçlarının üzerine mi yazmalıyız acaba…
Başta Kızılay olmak üzere bu felakette çadır ve konteyner kentler kurulmasında son derece beceriksiz, eksik davranıldığını ve bölgede yaşayanların değişik yollarla yurtlarından uzaklaştırıldığını görüyoruz.
Bu belirli bir siyasi karar doğrultusunda değilse nedir? Bunun topluma açıklanmasını bekliyoruz. Bölgede yaşayan milyonlarca yasadışı sığınmacının bölgede etki alanını genişletecek, binalara, yerleşim alanlarına el koymasına neden olacak bu tür bölge boşaltma girişimlerini tehlikeli buluyoruz.
Bölgedeki sığınmacılar yetmezmiş gibi kapıların açılarak yeni sığınmacılara yol açılmasının da sonu düşünülmemiş yeni problemlere sebep olacağını görüyoruz. Eğer ülke olarak biz Suriye’de depremde zarar görmüş olanlara yardımcı olmak istiyorsak onları ülkelerinden koparmadan, uluslar arası toplumun da desteğini alarak Suriye’de çadır ve konteyner kentler kurmalı ve gerekli maddi karşılığı BM aracılığı ile almalıyız.
Bölgede asla yabancı askere izin vermemeli, meşru Suriye güçleri ve bizim güvenlik güçlerimiz devletler arası yapılacak protokole bağlanmalıdır. Ülkemiz yeni sığınmacı göçlerine hazır değildir. Ülkemizin %20 si yıkılan kentleri ve nüfusunun üzerine milyonlarca yasadışı yeni sığınmacı asıl büyük felaketi davet edebilir.
Bu konuda devletimize, iktidara ve meclisi oluşturan partilere önemli görevler düşmektedir. Bu toprakları önce fakir bırakarak, felaketlerde destekte yavaş kalarak yokluğa mahkum etmek kabul edemeyeceğimiz şeydir.
Depremden hemen önce yasası eksikleri ile meclise getirilen EYT nin de hızla, 99 öncesi hakların tümünü kapsayacak şekilde çıkarılması zorunludur. Ülke nüfusunun %20 sinin yaşadığı deprem bölgesinde, EYT nüfusunun da %20 si olan 1 milyonu aşkın vatandaşımız yaşamaktadır.
Onlara felakette destek olacak EYT yasası hızla meclise gelmeli, 5000 prim günü üzerinden bu yasa çıkarılmalıdır. Felaket bölgesinde yaşayan EYT lilerin, ek olarak 975 gün prim dolduracak ne çalışma yerleri, ne de işleri olacaktır.
Bu konun takipçisi olacağız, EYT li vatandaşlarımızın yanındayız.
Hepinize sevgi ve selamlarımı gönderiyorum.
Seçim sonrasında ah vah edip dizlerinizi dövmeniz bir şey kazandırmayacak. Ülkemiz bir kez daha kaybedecek, bir kez daha emeklimin maaşı üç kuruşa düşecek, kurucu değerlerimiz, cumhuriyetimiz zarar görecek.
Korkutmalarına izin vermeyin, korkmayın, siyaset ve demokrasi sonsuz seçenekleri olan bir rejimdir, sizi seçmeye çalıştırdıkları bu seçenekler dışında başka seçenekler de var. Onların ortaya çıkması için onları cesaretlendirin. Yurtseverlerin, Atatürkçülerin, kurucu cumhuriyet değerlerine bağlı olanların bu kirli oyunları bozmaları için birlikte çalışın.
Bugün hiç bir şey yapamıyorsanız bunları düşünün, size bu oyunları yapanları olumlamayın, mecburiyetten seçmeyin, korkularınızla yüzleşin. Emin olun kazanan biz olacağız, ben bu görüşlerimi sizlerle paylaşarak bir ışık olmak, bir meşaleyi tutuşturuyorum. Meşalleler çoğalırsa aydınlığa ulaşabiliriz, bunu ancak birlikte yapabiliriz.
Hepinizi sevgiyle kucaklıyor, sevgi selamlarımı gönderiyorum.
Özlem Ağırman
GDP Genel Başkanı
Kadın Cumhurbaşkanı Adayı
Meşruluk siyasetin ve yönetim sistemlerinin temeli ve zeminini oluşturur. Bugün üzerinde durduğumuz hukuka uygunluk bizzat iktidar ve muhalefet eliyle yok edilmişse yapılanlar hukuka uygun olsa da meşruluğu tartışma konusudur.
Hatırlayalım birlikte, küçük partileri tümüyle ortadan kaldırmaya yönelik yasa ile amaç 2,5 parti ile ülkeyi yönetme çabası olarak mecliste kabul edildi. Bunun yanında da cumhurbaşkanı adaylığını sadece var olan partilerin karşılayabileceği bir duruma getirildi.
2023 itibariyle birisinin cumhurbaşkanı adayı olabilmesi için 2 milyon TL ye yakın bir paranın YSK ya ödenmesini zorunlu tutuyor çıkarılan yasa, 100 bin imza sınırını da unutmayın. Yetmiyor, bu imzaları 4 gün gibi bir sürede ülke çapında toplanmasını zorunlu kılıyor.
Meclisteki Partilere devletten yardım, aylar süren seçime hazırlık süresi verirken, bağımsız cumhurbaşkanına ise 4 günde 100 bin imza toplama ve 2 milyona yakın bir bedeli YSK ya yatırma zorunluluğu veriyor. Bu çıkarılan yasa hukuka uygun olabilir ama adalete, hakkaniyete uygun değildir.
Bugün hiç bir şey yapamıyorsanız bunları düşünün, size bu oyunları yapanları olumlamayın, mecburiyetten seçmeyin, korkularınızla yüzleşin. Emin olun kazanan biz olacağız, ben bu görüşlerimi sizlerle paylaşarak bir ışık olmak, bir meşaleyi tutuşturuyorum. Meşaleler çoğalırsa aydınlığa ulaşabiliriz, bunu ancak birlikte yapabiliriz.
Hepinizi sevgiyle kucaklıyor, sevgi selamlarımı gönderiyorum.
Özlem Ağırman
GDP Genel Başkanı
Kadın Cumhurbaşkanı Adayı
Bilindiği gibi anayasa devletin hukuk mevzuatının temellerini teşkil eden en önemli sözleşmedir. Anayasa aynı zamanda yasaları kullanarak iktidar olanların da, vatandaşa karşı baskıcı bir düzen kurmamaları için devletle ilişkilerinin sınırlarını belirler.
Bu ülkede 12 eylül rejimi bile meşruiyetini bir anayasadan almak zorunda kalmıştır, darbeler bile değiştirdikleri anayasanın meşruiyetine uyarak yarattıkları hasarlara rağmen gitmişlerdir.
Hiç bir dönem hiç kimsenin anayasayı çiğnemek, toplumsal sözleşmeyi ayaklar altına alma hakkı yoktur. Anayasayı çiğnemek en büyük yargı suçunu oluşturur, bu nedenle de darbeciler öncelikle meşruiyetlerini oluşturacak şekilde ilk adım olarak anayasaları değiştirirler .
Bildiğiniz gibi anayasamız fetö eşliğinde ve yetmez ama evet sloganları ile önemli değişikliklere uğradı. Referandumlar meşru ama seçimlerde yaşanan seçim oyunları ile meşruiyete gölge düştü, mühürsüz oylar bir seçimde YSK nın kararlarına gölge düşürdü.
Anayasada referandumlarla yapılan değişiklikler yetmedi bu kez bütünüyle rejimi değiştirip, bütün yetkileri tek adamın eline veren bir anayasa değişikliği referandumu kıl payı kabul edilerek ülkemiz demokrasisi önemli ölçüde yara aldı. Bu referandum sırasında yasama, yürütme ve yargı yetkisini tek elde toplayan maddelere, değişikliklere karşı çıktık. Seçim sonucu değişiklikler kabul edilerek ortaya sonucu meşru, uygulamaları demokrasilere uymayan bir model çıktı.
Bir seçimin meşru olması demek o seçimin sonuçlarını, yapılanları, uygulamaları meşru kılmaz. Tek adam rejimine geçilen seçimden bugüne demokrasimiz eksiklidir, Anadolu’nun engin hoşgörüsüne, özgürlük ve devlet yönetim anlayışımıza uymamaktadır.
Tek adam rejiminin anayasaya yazımı sırasında konulan bir kişinin dönem cumhurbaşkanlığı yapabilir kıstasına bugün uyulmak istenmiyor ve anayasa bir kez daha delinmek isteniyor. Maalesef bir dönemin cumhurbaşkanı olan rahmetli Turgut Özal’ın söylemi olan anayasanın bir kez delinmesinden bir şey olmaz yaklaşımı bugün de sürüyor.
Bunu kabul etmiyoruz. En önemli toplumsal sözleşme olan anayasa ve yasalar herkesi bağlar. Yarınlara güvenle bakabilmemiz için herkesin anayasaya uyması ve yasalara saygılı olması zorunludur. Binlerce yıllık tarihimizde hiç bir lider, vazgeçilmez değildir, herkes ölümlüdür, zamanı geldiğinde yasalar ne diyorsa ona uyulmak zorunludur.
Şunu da eklemeliyim ki hukuk, her şeyden önce bir kurallar bütünüdür ve bu kurallara en başta uyması gereken yürütme organıdır. Yeni anayasamıza göre yürütmenin başı cumhurbaşkanı da kendi yazdığı anayasaya uyarak şekil ve şartları tamamlamıyor ise 3. kez aday olmamalıdır. Anayasalar delinmek için değil
toplumsal barış ve hukukun üstünlüğü içindir.
Gelelim muhalefet liderlerinin tutumlarına. Hem CHP genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, hem de İyi Parti genel başkanı Meral Akşener, cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 3. kez, anayasaya aykırı şekilde aday olmasına yeşil ışık yakmış görünüyorlar. Gerekçeyi de onu sandıkta yenmek istemek olarak açıklıyorlar.
Bir kişiyi, partiyi sandıkta yenmek için kişi yada partinin seçime girme yeterliliğini tamamlaması zorunludur, seçime girme yeterliliği yoksa, yasalar yada anayasanın bağlayıcılığı ile seçime giremez. Seçime girme yeterliliğini kaybettiren cezalar almış pek çok kimse seçimlerde aday olamıyor, yasalar herkes içindir, kimseye ayrıcalık tanınamaz.
Bu nedenlerle seçime girme yeterlikleri bir kez daha anayasa bağlamında ele alınarak, cumhurbaşkanı Erdoğan’ın durumu açıklığa kavuşturulmalıdır. Erdoğan’ı sandıkta yenmek istiyorum diyen Kılıçdaroğlu da eğer bu talebinde samimi ise erken seçim kararını meclisten çıkararak anayasaya uygun şekilde erdoğan’ın seçime girmesini sağlamalıdır. Bir seçimde cumhurbaşkanı adayının tartışmalı olması seçime gölge düşürecek, tartışmaları bu odağa çekecektir.
Görüşümüz, muhalefet Erdoğan’ı çok istiyorsa elini taşın altına koyup, anayasal uygunluk için erken seçim kararını meclisten çıkarmalıdır. Aksi takdirde de anayasanın uygulanmasını isteyerek gerekli tavrı almalıdır. Anayasayı koruması gereken en önemli kurum olan mecliste ve halkın seçerek oraya gönderdiği vekillerdir.
Ayrıca, seçime Erdoğan’nın katılması halinde, cumhurbaşkanı seçilme yeterliği için gereken yüksek okul diplomasının açık şekilde topluma paylaşılması zorunludur. Çünkü yıllardır Erdoğan’ın bir diploması olmadığı yönünde açılan davalar, iddialar var bu açıklığa kavuşturulmalıdır.
Tartışmalı seçimler, adaylar demokrasimize zarar verir, bunun önüne geçmek için kamuoyu bilgilendirmesi şarttır ve alınan her karar meşruiyetin sınırları içinde kalmalıdır. Bu nedenle görüşlerimizi toplumla paylaşmak zorunluğu doğdumuştur.
Anayasanın ilgili maddelerine göre 2014-2018 dönemlerinde iki kez seçilen Cumhurbaşkanı, Meclis’in erken seçim kararı vermesi halinde üçüncü kez Cumhurbaşkanı adayı olabiliyor. Ama eğer seçimlerin yenilenmesine kendi karar verirse ve ikinci dönemindeyse, üçüncü defa aday olma şansı yok.
Meclis'te 360 yeter oyu sağlanması ve bu yolla erken seçim kararının alınması halinde ise Cumhurbaşkanının üçüncü kez aday olmasının önünde bir engel yok.Bize göre ya meclisten erken seçim kararı alınıp Erdoğan 3. kez aday olmalı, bu sağlanmaz ise aday olmamalıdır.
Anayasaya uymak zorunludur, siyasi, duygusal gerekçelerle bu kez uymayalım denemez. Bu nedenle bu gelişmelerin halk adına takipçisiyiz ve anaysaya uyulmasının demokrasinin en büyük gücü olduğunu bir kez daha belirtiyoruz.
Yeni dönemde demokrasimizin gelişmesi, milletin iradesinin meclise yansıması için lazım gelen her şeyi yapacağız, söz veriyorum .Hepinize sevgi selamlarımı gönderiyorum.
Özlem Ağırman
GDP Genel Başkanı
Kadın Cumhurbaşkanı Adayı
Bugün sizinle önemli bulduğum bir kaç konuda görüşlerimi paylaşmak istiyorum.
Bugün bir haberden edindiğim bilgiye göre Boğaziçi Üniversitesi Kütüphanesi’nde bölüm başlıklarına ‘Fransız Edebiyatı’, Alman Edebiyatı’, ‘İngiliz Edebiyatı’ gibi etiketler asılırken ‘Türk edebiyatı’ bölümüne ‘Türkiyeli’ etiketi asılmış.
Fetöcü alçaklığın en önemli faaliyetleri toplumsal değerlerimizi yok ederek toplumu kimlikleri, inançları üzerinden bölmek olmuştu. Ülkemizin en güzide üniversitelerinden olan Boğaziçi Üniversitesi’nin bu uygulamasını kabul etmiyorum, sizler de etmeyin.
Anadolu kadim kültürlerin merkezidir, bu topraklarda kurulan Türkiye Cumhuriyetinin anayasadaki vatandaşlık tanımı Türk’tür. Türk milli takımı, Türk gençliği gibi. Bu tanımın kapsamında ırkçılık yoktur, anayasal kimliğe sahip herkes bu topraklarda yaşıyorsa kökenine bakılmaksızın Türk olarak adlandırılır.
Bu tanımla, Türklükle hesabı olan onu farklı versiyonlarla fetöcü alçaklar gibi yok etmeye kalkanlar bizi karşısında bulur. Her birey kendini nasıl hissediyorsa bu özgürlüğüdür ama bir üniversitemizin anayasal kimliğimizden, Türk adından rahatsız olması kabul edilemez, densizliktir.
Bu densizliğin bitirilmesi için gerekli adımları hep birlikte atmalıyız. Boğaziçi üniversitesi Kütüphanesinde Türk Edebiyatı başlığı hemen açılmalıdır. Bu konunun takipçisi olacağım.
Sevgili vatandaşlarım,
Bir başka konu milli irade üzerinde süren tartışmalar. Biliyorsunuz önümüzde bir seçim var, 2023 seçimleri üzerinde abuk tartışmalar olsa bile,en geç 18 Haziran’da yapılmak zorunda. Bu seçimlere hazırlanan iktidar ve muhalefet partilerini elbette biz de izliyoruz.
İktidarın siyasi çıkarlar uğruna anayasa ve yasaları esnetmeye çalışmasını, türban üzerinden siyasi çıkar sağlayarak bunu yasa yada anayasa konusu haline getirmesini kabul etmiyoruz. Bunun yanı sıra İktidarın son dönemde mağdur vatandaşlarımız için attığı adımları hem EYT liler hem sözleşmeli personel açısından destekliyoruz.
İktidara ayrıca belediye şirket işçilerinin de iş güvencesi altında çalışmaya hakları olduğunu düşündüğümüzü aktarıyoruz. Onlar da eşit işe eşit ücret ve haklarla çalışmayı istiyorlar ve buna hakları da var.
İktidarın sosyal konut adı altında, müteahhit yada TOKİ yi kurtarma projelerinin katkı vermediğini, konut fiyatlarını artırdığını, bu yanlıştan dönmesi gerektiğini hatırlatıyoruz. Konut arzının yanlış olduğunu, kafasına esen her müteahhidin dilediği yere diktiği beton bloklarla kent dokularını ve ekonomiyi olumsuz etkilediğini belirtiyoruz. Bunlar seçim aceleciliği ile değil,çok daha kapsamlı planlar ve projelerle yapılmalıdır.
Kendi arsası olanlara yönelik, kent dokusuna uygun projelerle ev ve konut yapımlarının da en az 20 yıl geri ödemeli ve düşük faizli kredilerle desteklenmesi gereğine inanıyoruz. Bu yatay yapılaşmayı da destekleyecek, vatandaşın konut edinmesini de kolaylaştıracaktır. İnşaatı müteahhit endüstrisi olarak görmeyi kabul etmiyoruz.
Konut edindirme sosyal devletin, cumhuriyetin kendine bizim için görev koyduğu en önemli başlıklardan biridir. Takipçisi olacağız.
Bu dönemin bir başka konusu 6’lı masada olanlardır. Bu son derece sıkıcı bir konu, 6’lı masada cumhuriyetle, laiklikle hesaplaşması bitmeyen AKP ve fetö türevi yaklaşımlar, açıklamalar geleceğimiz, demokrasimiz adına kabul edilemez.
Son dönemde Ali Babacan tarafından yapılan açıklamalar, cumhuriyetin yıkım projesini kaldığı yerden devam ettirmek için İngiliz ve Amerikan emperyalizmi destekli çabaların sürdüğünü gösteriyor. Bu ülkenin en önemli değerlerini yok etmek üzerine and içmiş Ali Babacan, Ahmet Davutoğlu gibi isimler bu ülkenin kötü yönetimden kurtulmasını sağlamaz. Bunun yerine 20 yıl daha başka bir isimle kötü yönetimi, cumhuriyet düşmanlarını ayakta tutar.
Açık ve net ifade ediyoruz, içinde cumhuriyet düşmanlarının olduğu bir ittifaka kurtarıcı olarak bakamayız ve bizden hiç bir şekilde oy desteği, işbirliği göremezler. Herkes hesabını buna göre yapsın. Cumhuriyeti, laik devleti, anayasal kimliğimizi korumak her şeyin üzerindedir ve bu planları açık etmek de benim en önemli görevimdir.
Eklemek isterim ki, siyasete Abdullah Gül’ü, onun eli değen kişileri sokanlarla hiç bir zaman aynı zeminde olamayız. İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun belediye başkanlığı adaylığında Gül’ün dahli olup olmadığını CHP genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu halka açıklamalıdır. Gül’ün etkisi, adı olan hiç bir çözüm tarafımızdan asla kabul görmez, bu böyle bilinmelidir.
Yarının Türkiyesi ancak laik, demokratik devlet hedefleriyle kurulabilir, tek zemini vardır oda kurucu değerler zeminidir. Bundan asla vazgeçmeyeceğiz.
En can sıkıcı konulardan birisi de Ülkücü Sinan Işık’ın katledilmesidir. Bu cinayet siyaset kirliliğinin, mafya siyaset ilişkisinin geldiği yeri göstermektedir. Ülkücüler bir süredir vatan, devlet sevgisinden uzaklaştırılıp bir kesimin siyasi, ticari çıkarlarını koruyan elemanlara dönüştürülmeye çalışılmaktadır.
MHP nin bu cinayetle bağları açığa çıkarılmalı, rolü yargı tarafından ele alınmalıdır. MHP yönetiminin suskunluğu ise kabul edilemez. Hiç bir cinayet, şiddeti tasvip etmemiz mümkün değildir. geçmişin karanlık ilişkilerine bugün yeni sayfalar eklenmekte, devlet güçsüzleştikçe mafya devletin yerine monte edilmektedir.
Kirli siyaset ve güç oyunlarının halk adına takipçisiyiz ve devletimizin, milletimizin zarar gördüğü hiç bir girişimi tasvip ve kabul edemeyiz. Cinayetin açıklanması için tavır koyan tüm ülkücülerin ve MHP li dostlarımızın yanındayız, desteğiz.
Bir kez daha belirtmeliyim ki;
Hedefimiz tam demokrasi, anayasal eşitlik, özgür birey, barış ve refah içinde bir Türkiye’dir. Bu yolda ne kadar sürerse sürsün, kurucu değerlere inananlarla ortak bir mücadele çaba içinde olacağız, yılmayacağız, geri adım atmayacağız. Dünün kirli siyasetini, hedeflerini bugün yeniden piyasaya sürenlerle hangi partide olursa olsun mücadeleye devam edeceğiz.
Hepinize sevgi ve selamlarımı gönderiyorum.