66-İslamda Gaflet

66-İslamda Gaflet

Contact information, map and directions, contact form, opening hours, services, ratings, photos, videos and announcements from 66-İslamda Gaflet, Religious organisation, .

10/08/2022

GAFLET
Toplumun gafleti, fertlerin gafletinin çarpımıdır. Kişinin hak ve hakikatten uzaklaşarak gaflete düşmesi, ‘emr-i maruf ve nehy-i anil münker’ (iyiliği yaygınlaştırma, kötülükten uzaklaştırma) vazifesinin terk edildiği toplumlarda yaygınlaşır. Böylesi toplumlarda, müminler aynalık vazifesini yapmadığı için kötülükler sıradanlaşarak yaygınlaşır ve toplumsal gaflet halini alır.
Sokakta veya yakın çevremizde gördüğümüz olumsuzluklara tepkisizliğimiz bize, bela ve musibet olarak geri döner. Nemelazımcılık ve vurdumduymazlık, neticede bizim başımıza da çoraplar ören bir tehlike haline gelir. Küçükken başı ezilmeyen yılan ve çıyanlar semirir, bizim evladımızı bize karşı kullanır hale gelir.
Ne yarattığını gayet iyi bilen Allah, kulunun nelerle huzur duyacağını bildiğinden emretmiş ve rahatsız olacağı hususları da yasaklamıştır.
GAFLETİN BAŞI GÜNAHLARIMIZ
Günahlar yerçekimi gibidir. Günaha dalan fert ve toplumlar yükselemez. Maddi açıdan yükselmiş gibi görünse bile, toplum vicdanında ve Allah katında haksız kazanç elde edenler alçalırlar. Aslında eğer vicdanları tamamen körelmemişse iç huzuru da duyamazlar.
Gaflet ve günahlara dalmak, insanın manevi ve ulvi yönünü köreltir. İsyana dalan kişi hakiki iç huzurunu derinden hissedemez. Para birçok şeyin kabını verebilir ama içini veremez. Mesela neşeli anlar yaşatabilir ama huzur veremez. İlaç verebilir ama sıhhat veremez. Arkadaş verebilir ama gerçek dost veremez. Allah’ı unutandan Allah (cc) uzak olur. Allah’tan uzak toplumu, polis ve kanun zoru ile yola getirmek mümkün olmaz.
Korkusuz ve kontrolsüz bir toplumda güven ve huzuru sağlamak zor olur. Bunun topluma getirdiği olumsuzlukları günlük hayatımızda görmek mümkündür. Sadece kapkaç olayını düşünmek, bunun ne anlama geldiğini gösterebilir. Gazetelerin manşetleri veya toplumsal çürümüşlüğü haber olarak ön plana çıkaran sayfalar, bunu hayıflanacak (!) şekilde anlatmaktadır.
DÜŞÜNMEKTAN KAÇMAMALI
Toplumsal gaflet, ancak tefekkür ve şuur ile yok edilebilir. Tefekkür, düşmeden önce düşünmeyi gerektiren bir kavramdır. Düşüncesiz ve öngörüsüz hareket eden fert ve toplumların yakın ve uzak istikbali karanlıktır. Şuur, insanı geliştiren ve hakikati anlamaya yardımcı olan mükemmel bir kontrol unsurudur. Ama maalesef okumadan fikir sahibi olmaya çalışan insanımız, bu değerlerden hızla uzaklaşarak ‘ekran cahilleri’ haline gelmektedir. Televizyonların en çok izlendiği saatlerdeki (prime time) dizi veya programları bu gözle incelemek, ne demek istediğimizi gayet iyi gösterecektir.
AYET: İlk emri اِقْرَاْ بِاسْمِ رَبِّكَ الَّذِى خَلَقَ ‘oku’ İkra-1 olan bir kitaba,
HADİS: من استوى يوماه فهو مغبون ‘iki günü birbirine müsavi olan aldanmıştır’ Beyhakidiyen
bir peygambere inandığını ifade eden bir toplum, okumadan uzak, beyin uyuşturucu programlarla başı dönmüş durumdadır. “Bu gidiş nereye?” diyecek bir yaklaşım, şimdilik kabul görüp görmeyeceğini düşünerek beklemektedir.
Dinden uzaklaşan kişi, hak ve hakikatten uzaklaştığı gibi kendinden de uzaklaşır.
Bizim toplumumuz için daha tehlikeli bir durum, (Allah korusun) ‘mürtet’ durumuna düşenlerdir. Bunlar kendini din ile bağlantılı zannettikleri ve cenaze namazları kılındığı halde, dinden fersah fersah uzak kimselerdir. Bu kardeşlerimize, Allah hidayet versin. Bir helali haram veya bir haramı helal saymanın dinden çıkmaya yettiğini bilen her Müslüman, ne demek istendiğini gayet iyi anlayacaktır.
Burada bu konuları bilen Müslümanlara büyük görevler düşmektedir. Bilmeyerek, hataya düşen kardeşlerimizi uyarmalı, onların ebedi hayatlarında perişan olmamaları ve toplumumuzun dirliği ve selameti için onlara tatlı bir dil ve güler yüzle, doğruları anlatmalıdır.
ALLAHI UNUTMAK
Toplumsal gaflete giden noktaları ifade edercesine Rabbimiz;
وَلاَ تَكُونُوا كَالَّذِينَ نَسُوا اللهَ فَاَنْسَيهُمْ اَنْفُسَهُمْ اُولَئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ
AYET. “Allah'ı unutan ve bu yüzden Allah'ın da onlara kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın. Onlar yoldan çıkan kimselerdir.” Haşir, 59/19
ayetiyle bizleri ikaz etmektedir.
Bir Müslüman için namaz, Allah’ı hatırlamanın en gerekli ve mecburi yönüdür. Etrafımıza bir bakalım, dört bir yandan haydin namaza, “haydin felaha” davetine icabet edebilenlerimizin sayısı ne kadar? Peki, bu davete uyduğunu düşünenler arasında;
اُتْلُ مَآ اُوحِىَ اِلَيْكَ مِنَ الْكِتَابِ وَاَقِمِ الصَّلَوةَ اِنَّ الصَّلَوةَ تَنْهَى عَنِ الْفَحْشَاءِ وَالْمُنْكَرِ وَلَذِكْرُ اللهِ اَكْبَرُ وَاللهُ يَعْلَمُ مَا تَصْنَعُونَ
AYET. “(Resûlüm!) Sana vahyedilen Kitab'ı oku ve namazı kıl. Muhakkak ki, namaz, hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah'ı anmak elbette (ibadetlerin) en büyüğüdür. Allah yaptıklarınızı bilir.” Ankebut, 29/45
hükmü gereği kötülüklerden uzaklaşabilenlerimizin sayısı ne kadar?
Dindar olduğunu düşünenlerin durumu, toplumda dindar kimliğiyle ilgili kanaatleri oluşturmaktadır. Eğer, “sen onun en ön safta namaz kıldığına, defalarca hacca gittiğine bakma…” diye başlanan sözleri etrafımızda sık duyar hale gelmişsek, silkinip toparlanmamız gerektiğini anlamamız gerekiyor.
Muhterem Kardeşlerim Kendimizi hesaba çekelim
Bir günün kapanışı, bir haftanın bitişi, bir aybaşı veya yeni bir yılın ilk gününde insanlar için çeşitli seviyelerde muhasebe vakitlerini teşkil eder. Her günün sonunda bir esnaf kasasını ve defterini kontrol ederek satışını, kâr ve zararını hesaplar. Aybaşı bilhassa memur ve işçiler için borcunu ve masraflarını hesaplama vaktidir. Yıl sonuna doğru ise, bütün ticaret ehli hummalı bir faaliyet içine girer, gelir ve giderlerini hesaplar, kar ve zararını ölçer, yeni yıl için planlar kurup kendilerini geleceğe hazırlar.
Maddi hayatımızın muhasebesini bu kadar ince teferruatıyla ve titizlikle yapan bizler, acaba manevi muhasebemize de aynı hassasiyeti gösteriyor muyuz? Ömür sermayemizi yerli yerince kullanabiliyor muyuz?
Yüce Rabbimiz müteaddid ayet-i kerimelerde şöyle buyuruyor:
فَوَرَبِّكَ لَنَسْئَلَنَّهُمْ اَجْمَعِينَ
عَمَّا كَانُوا يَعْمَلُونَ
AYET: “Rabbin hakkı için, mutlaka onların hepisini yaptıklarından dolayı sorguya çekeceğiz.” Hicr, 92-93
يَوْمَئِذٍ تُعْرَضُونَ لَا تَخْفى مِنْكُمْ خَافِيَةٌ (18) فَاَمَّا مَنْ اُوتِىَ كِتَابَهُ بِيَمينِه فَيَقُولُ هَاؤُمُ اقْرَؤُا كِتَابِيَهْ (19) اِنّى ظَنَنْتُ اَنّى مُلَاقٍ حِسَابِيَهْ (20) فَهُوَ فى عيشَةٍ رَاضِيَةٍ (21) فى جَنَّةٍ عَالِيَةٍ (22) قُطُوفُهَا دَانِيَةٌ (23) كُلُوا وَاشْرَبُوا هَنيًا بِمَا اَسْلَفْتُمْ فِى الْاَيَّامِ الْخَالِيَةِ (24) وَاَمَّا مَنْ اُوتِىَ كِتَابَهُ بِشِمَالِه فَيَقُولُ يَالَيْتَنى لَمْ اُوتَ كِتَابِيَهْ (25) وَلَمْ اَدْرِ مَاحِسَابِيَهْ (26) يَا لَيْتَهَا كَانَتِ الْقَاضِيَةَ (27) مَا اَغْنى عَنّى مَالِيَهْ (28) هَلَكَ عَنّى سُلْطَانِيَهْ
AYET: “(Ey insanlar!) O gün (hesap için) huzura alınırsınız; size ait hiçbir şey gizli kalmaz. Kitabı sağ tarafından verilen, “Alın, kitabınızı okuyun; doğrusu ben hesabımla karşılaşacağımı zaten biliyordum.” der.. Kitabı sol tarafından verilene gelince: O, keşke der, bana kitabım verilmeseydi de, hesabımın ne olduğunu bilmeseydim!” Keşke onunla (ölümümle) her iş olup bitseydi! Malım bana hiç fayda sağlamadı, saltanatım da benden (koptu) yok olup gitti.” .Hakka, 18-29
يَا اَيُّهَا الَّذينَ امَنُوا اتَّقُوا اللّهَ وَلْتَنْظُرْ نَفْسٌ مَاقَدَّمَتْ لِغَدٍ وَاتَّقُوا اللّهَ اِنَّ اللّهَ خَبيرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ
“Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve yarın için önden ne (hazırlayıp) gönderdiğine baksın. Allah’tan korkun; çünkü Allah, yaptıklarınızı bilmektedir.”.Haşr, 18
Müfessirler, bu ayeti izah ederken herkesin yarın ve kıyamet günü için ne yaptığını muhasebe etmesi, hesaba çekilmeden önce kendi kendini hesaba çekmesi gerektiğini söylerler. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz de şöyle buyurup uyarmıştır:
حاسبوا قبل أن تحاسَبوا
“Siz hesaba çekilmeden önce kendinizi hesaba çekin.”
Hz.Ömer (r.a.) bir hutbesinde şöyle buyurmuştur: “Hesaba çekilmeden önce, kendinizi hesaba çekiniz. (Amelleriniz) tartılmadan önce, kendi amellerinizi tartınız. (Hesaba çekilmek üzere kıyamet günündeki) en büyük arz (huzura alma) için; (gerekli) güzel hazırlıklarınızı yapınız…”
İnsan bütün yaptıklarının sonucunu görecek, karşılığını bulacaktır. İnsan başıboş değildir. Yaptıkları karşılıksız kalamaz. Ömür defterinin her sayfasının hesabını büyük mahkemede verecektir.
Dikkatleri insanın yaratılış gayesinden uzaklaştıran sebeplerin istila ettiği bir zamanda yaşıyoruz. Günlük hayat meşgaleleri, iş-güç münasebetleri, çoluk çocuğun geçimi zaten fazlasıyla zihinleri meşgul ediyor. Bu zaruri meşguliyetlerin dışında insanlar, medyanın da teşvikiyle, kendileriyle çoğu zaman hiçbir alakası bulunmayan meselelerle uğraşıyorlar, lüzumsuz, faydasız şeylerle vakit öldürüyorlar. Hâlbuki ömür sermayesi pek azdır. Lüzumlu işler pek çoktur Hem ebedi hayat da burada kazanılacaktır. Öyleyse ne yapılmalıdır? İşte cevabı hadisi şeriften alıyoruz:
“Akıllı kimse, nefsini muhasebe eden (hesaba çeken) ve ölümden sonrası için çalışandır. Aciz de nefsine uyup hevasının peşine takılan ve (sebeplerini işlemediği halde) Allah’tan (cennet) temennisinde bulunan kimsedir.”
Yumuşak, yataklardan tabut tahtasının katılığına, rahat, sıcacık evinin köşesinden musalla taşının soğukluğuna, dünyadaki ahbapların içinden, kabirdeki yalnızlığa, toprağın bağrının soğukluğuna düşeceğimizi, yani ölümü asla unutmamalıyız. Ancak, Peygamberimiz (s.a.v.)’in haber verdiği gibi:
“İnsanların karşılaşmayı en uzak gördüğü şey ölümdür.”
Yine Peygamberimiz:
HADİS: “Günahlarını azalt ki, ölüm sana kolay gelsin.” buyuruyor.
Efendimiz (s.a.v.)’in şu ikazını da unutmayalım:
HADİS: “Kim ne hal üzere ölürse, Allah onu o hal üzere diriltir.” İnsan, yaşadığı hal üzere ölecektir. İyi olanlar, iyilik bulacaklar, diken ekenler diken biçeceklerdir.
İnsan nasıl yaşarsa öyle ölecek, nasıl ölürse öyle dirilecektir. Öyleyse inancımıza uygun bir hayat sergileyelim. Rabbimizin şu uyarısına kulak verelim:
قَدْ خَسِرَ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِلِقَاءِ اللهِ حَتَّى اِذَا جَاءَ تْهُمُ السَّاعَةُ بَغْتَةً قَالُوا يَاحَسْرَتَنَا عَلَى مَا فَرَّطْنَا فِيهَا وَهُمْ يَحْمِلُونَ اَوْزَارَهُمْ عَلَى ظُهُورِهِمْ اَلاَ سَاءَ مَا يَزِرُونَ
AYET: “Allah’ın huzuruna çıkmayı yalanlayanlar, gerçekten ziyana uğradılar. Nihayet kendilerine ansızın o saat gelip çatınca, günahlarını sırtlarına yüklenmiş olarak: “Hayatta iyi işler yapmaktan geri kalıp günah işlemememizden ötürü vah bize” dediler. Bakın ne kötü şeyler yüklenip taşıyorlar.” En’am, 31
İstedikleri her şeyi elde eden ve isteğine hiç karşı çıkan olmayanlar nerede?.. Topladılar ve topladıklarını yiyemediler. Evler yaptılar ama oturamadılar. Yine de bizler, ölümü unutur ve hayat denizinde yüzmeye devam ederiz. Sanki bu dünyada ebedi kalıcıyız.
Ölüm kendisini yıkacak; toprak yatağı, kabir evi, toprağın içi yurdu, Kıyamet buluşma yeri, cennet veya cehennem son durağı olacak bir kimsenin ölümü hatırlaması, ona hazırlıklı olması ve ölümü düşünmesi gerekir.
Mezarlıklarda gördüklerimiz en büyük ibret kaynağıdır. Bugün cenaze taşıyan yarın kendisi taşınacaktır. Mezarlıktan evine dönen kimse yarın kendisi oraya bırakılıp dönülecektir. Tekbaşına, yalnız ve ameliyle başbaşa bırakılacaktır. Ameli iyi ise iyi olacak, kötü ise kötü olacaktır.
Öyleyse biz de muhasebemizi sağlam tutalım, hesap şuuruna sahip olalım. Yapabildiklerimizin, yapamadıklarımızın, yapmamamız gerektiği halde yaptıklarımızın muhasebesini yapalım.
Denilir ki: “Ölümü çokça hatırlayana üç şey ikram edilir: Günahından hemen tevbe etmek, kalbi kanaatkar olmak ve ibadette gayretli olmak. Ölümü unutana da üç şey verilir: Tevbeyi sürekli ertelemek, kendisine yetene razı olmamak ve ibadette tembel olmak.”
Mühim olan ölüm sekeratı uyandırmadan önce uyanmak, dünyada bulunuş gayesine uygun davranabilmektir.
İcraat ve adaletiyle kendisinden, Hulefa-i Raşidin’den sonra beşinci halife diye bahsedilen Ömer İbni Abdülaziz (r.a.), bir hitabelerinde şöyle buyuruyor:
“Ey insanlar! Sizler boş yere yaratılmadınız, başı boş olarak bırakılmadınız, sizin için vadolunan bir gün vardır. Aziz ve Celil olan Allah, o günde sizi toplayacak ve aranızda hüküm verecektir. Azgınlık yapan kulunu Allah, her şeyi kuşatan rahmetinden dışarıda bırakacaktır. Genişliği gökler ve yerler kadar olan cennetine koymayacaktır. Yarının emniyeti, bugün Yüce Allah’tan korkan ve yasaklarından kaçanların ve azı (dünyayı) satıp, çoğu (ahireti) alan, fani olana ebedi olanı değişen, azğınlığın yerine saadeti tercih edenlerindir. Görmüyor musunuz? Sizler, yok olanların yerine geldiniz! Siz de yerinizi sonra gelenlere bırakacaksınız!
Görmüyor musunuz? Hergün biraz daha Allah’a yaklaşmaktasınız! İstekleriniz bitecek, emelleriniz kesilecek, hiç bekletilmeden toprağın bağrına salınacaksınız. Muhakkak ki, sebepler kalkacak, dostlar geride kalacak ve hesapla başbaşa kalacaksınız.”
Kimse kendini sütten çıkmış ak kaşık gibi hissetmemeli, hesaba çekilmeden önce nefislerimizi hesaba çekmeliyiz. Günahına pişmanlık duyup gözyaşı dökebilen ne kadar müslümanımız var? Bizim böyle bir derdimiz var mı? Yoksa o kanal senin bu kanal benim veya o kahvehane köşesi senin burası benim diye mi ömrümüz geçiyor?...
Toplumumuzun dini açıdan nasıl bir durumda olduğunu hepimiz görüyoruz. İnsanlarımız kitle iletişim araçlarıyla uyuşturulmuş, batılı hayat tarzı içerisinde kaybolmuş bir durumda. Bir kısım halk da ekmek derdi peşinde... Akıllar bir karış havada; bazıları köşe dönme, bazıları makam mevki sevdasında, bazıları gününü gün etmeye çalışıyor ve bazılarının akılları ise belden aşağısı ile meşgul olur hale gelmiş!...
Müslüman kendi günah ve hatalarını, birinci derecede öncelikli problem olarak görmelidir. İnanmayanların hakkından gelecek olan bizzat Allah’tır. Onlara geçici hayatta verilen mühlet, inananları yanıltmamalıdır.
Evet, Müslümanlar güçlü olmalıdırlar, ancak bu güç onları kuru kibire ve Allah yolunda gayretten geri durmaya sevk etmemeli, bilakis bazı şeyleri Allah yolunda feda edebilmek için harekete geçirmelidir.
İSLAM ÜMMETİNİN ZİLLETİNİN SEBEBİ
Nitekim Rabbimiz;
قُلْ اِنْ كَانَ اَبَاؤُكُمْ وَاَبْنَاؤُكُمْ وَاِخْوَانُكُمْ وَاَزْوَاجُكُمْ وَعَشِيرَتُكُمْ وَاَمْوَالٌ نِاقْتَرَفْتُمُوهَا وَتِجَارَةٌ تَخْشَوْنَ كَسَادَهَا وَمَسَاكِنُ تَرْضَوْنَهَا اَحَبَّ اِلَيْكُمْ مِنَ اللهِ وَرَسُولِهِ وَجِهَادٍ فِى سَبِيلِهِ فَتَرَبَّصُوا حَتَّى يَأْتِىَ اللهُ بِاَمْرِهِ وَاللهُ لاَ يَهْدِى الْقَوْمَ الْفَاسِقِينَ
“De ki: "Babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, akrabanız, elde ettiğiniz mallar, durgun gitmesinden korktuğunuz ticaret, hoşunuza giden evler, sizce Allah'tan peygamberinden ve Allah yolunda gayretten daha sevgili ise, Allah'ın buyruğu gelene kadar bekleyin. Allah fâsık kimseleri doğru yola eriştirmez” Tevbe, 9/24
Burada etrafında olup biten kötülüklerle ilgilenmeyerek gaflete düşen müslümanlara güçlü bir uyarı ve tehdit vardır. Görüldüğü gibi böylesine ihmalkârlığın neticesi, fasıklığa kadar gidebilmektedir.
Eğer Allah’ın dini için çaba gösterip cihada

اِلاَّ تَنْفِرُوا يُعَذِّبْكُمْ عَذَابًا اَلِيمًا وَيَسْتَبْدِلْ قَوْمًا غَيْرَكُمْ وَلاَ تَضُرُّوهُ شَيْئًا وَاللهُ عَلَى كُلِّ شَىْءٍ قَدِيرٌ
“Çıkmazsanız Allah size can yakıcı azapla azap eder ve yerinize başka bir millet getirir. O'na bir şey de yapamazsınız. Allah her şeye kadirdir.”.Tevbe, 9/39
Müslümanların bugünkü zilletinin en önemli sebeplerinden biri, bu ayetin hükmüne göre hareket etmiyor olmalarıdır.
Kendini kötülüklerden alıkoymaya gayret etmeyen kimsenin topluma verebileceği pek bir şey yoktur. Asıl mücahit, Allah’a itaat uğrunda nefsi ile mücahede edendir. Nefsine söz dinletebilenlerin, söz dinletemeyeceği insan pek az bulunur. Bunu kişi, bizzat kendi tatbik ettiği gibi gelecek nesillere de aktarmak durumundadır. Ferdi ve toplumsal gafletten kurtulmak ancak böylelikle mümkün olabilir.

443-) TİMURTAŞ HOCA İNSANLAR GAFLET İÇİNDE 26/03/2021

TİMURTAŞ HOCA İNSANLAR GAFLET İÇİNDE
https://www.youtube.com/watch?v=erFnjzTYNEA

443-) TİMURTAŞ HOCA İNSANLAR GAFLET İÇİNDE TİMURTAŞ HOCA İNSANLAR GAFLET İÇİNDE

71-) GAFLET NEDİR GAFLETTEN NASIL KURTULUNUR 16/08/2020

71-) GAFLET NEDİR GAFLETTEN NASIL KURTULUNUR GAFLET NEDİR? Gaflet, nefsin hevâ ve heveslerine uyarak Allâh’ı unutmak, dünya ve âhiret adına gerekli olan önemli şeylerin değerini kavrayamamak, yanılıp ih...

16/08/2020

GAFLET NEDİR?
Gaflet, nefsin hevâ ve heveslerine uyarak Allâh’ı unutmak, dünya ve âhiret adına gerekli olan önemli şeylerin değerini kavrayamamak, yanılıp ihmâle düşmek mânâlarında kullanılmaktadır. Aynı zamanda Cenâb-ı Hak’tan habersizlik ve kendini tanımama mânâlarına da gelir.
İnsanın niçin yaşadığını, nereden gelip nereye gittiğini düşünmemesinden, bu bilgiye götürecek bilgi yollarına başvurmamasından daha büyük yanlışlık olamaz. Düşünen, konuşan, yiyip içen insan, “var”dır. Bu varlık, kimden gelmiştir? Niçin “var” olmuştur? Niçin yaşamaktadır? Var olmadan önce nasıl bir dünyadaydı? Neden ölmekte ve nereye gitmektedir?
İşte bütün bu sorular, insanı kendine getirecek, yaratılış hikmetini ve insan bilmecesini çözecek hayatî cevaplar taşımaktadır. Lâkin insan bu soruları, hayatı boyunca bir kere bile kendisine sormazsa yahut soruları sorduğu hâlde gerçeğin peşine düşmeden, kendini kandıracak yanlış cevaplar üzerine bir hayat kurarsa, telafisi mümkün olmayan vahim bir âkıbete sürüklenmiş demektir. Biz buna tek kelimeyle “gaflet” diyoruz.
GAFLETE NASIL DÜŞÜLÜR?
Gâfil kimse kendisini bilmediği gibi, kendisini yaratıp rızıklandıran hakiki mâbudunu da tanımaz. Gâfil kimse, bu dünyanın ne olduğunu anlamadığı için, orada ne yapması gerektiğini de bilmez. Bu dünyadaki fırsatları kaçırdığı gibi, bu dünyanın meyvelerinin toplanacağı “ölüm sonrası hayat”ta da eli boş kalmaya mahkûmdur.
Rabbimiz, insanları “mükerrem” ve “değerli” kılmıştır. Onu “imtihan etmek üzere” bu dünyaya göndermiştir. Kendisini tanıtan kitap ve peygamberlerinin yanında, imtihanın sebebi olan nefis ve şeytanı da var etmiştir. İnsanı, Allâh’ın yolundan çeldirecek düşmanlarına karşı, vahiyle, akıl ve iradeyle desteklemiş ve içinde-dışında kendisine dâvet eden sayısız âyetiyle varlığını hatırlatmıştır. Ancak insan, bütün bu hakikat ve davetlere gözünü “gafletle” kapatırsa, kulağına “gaflet perdesi” çekerse; hiçbir şey duyamaz, hiçbir şey göremez. Göz ve kulağındaki bu gaflet hâli, kalbine de akseder. Kalbin kör ve sağır kesilmesi ise, onun hayat damarlarının kuruması ve taşlaşması neticesini doğurur. Kalbi taş kesilen insan ise, artık canlılık emârelerini kaybetmiş bir kadavra hâlindedir.
GAFLETİN ZIDDI
Gafletin zıddı ise; zikirdir, imandır, hidayettir, takvâdır. Kul ne kadar îman ve hidayet üzere ise, o kadar gafletten uzak; ne kadar gaflete dalmışsa o kadar Rabbinden bîhaberdir.
Cenâb-ı Hak şöyle buyurur:
“Kim Rahmân (olan Allah’ı) zikretmekten gâfil olursa, yanından ayrılmayan bir şeytanı ona musallat ederiz. Şüphesiz bu şeytanlar, onları doğru yoldan alıkoyarlar da onlar, kendilerinin doğru yolda olduklarını sanırlar.” (ez-Zuhruf, 36-37)
En büyük gaflet, küfür, şirk ve nifaktır. Allâh’ın varlığını inkâr etmek, O’nu yok saymak ve O’na yakışmayan sıfatlarla O’nu bilmeye, tanımaya çalışmaktır. Ancak mü’minler için de gaflet sözkonusudur.
Şeytan, Allâh’ı bilen, tanıyan, seven insanları da kandırmak için yollar arar. Bu yollardan birisi de, insanı, günaha ve isyana karşı pervasız kılmaktır. Bunun için de, kişiyi, Allâh’ın rahmet ve mağfiretinin sonsuzluğuna güvendirir.
“-Nasıl olsa günahlarımın hepsi affedilir. Rabbimin rahmet ve mağfireti sonsuzdur!” diyerek onu Rabbine isyana sevk eder. Cenâb-ı Hak, kullarını bu hususta şöyle ikaz etmektedir:
“Ey insanlar! Rabbinize karşı gelmekten sakının! Ne babanın evlâdı, ne de evlâdın babası nâmına bir şey ödeyemeyeceği günden çekinin! Bilin ki, Allâh’ın vaadi gerçektir. Sakın ola ki dünya hayatı sizi aldatmasın ve şeytan, Allâh’ın affına güvendirerek sizi kandırmasın!” (Lokman, 33
GAFLETİN KÖKÜ VE KAYNAĞI
Sûfilere göre, gafletin kökü ve kaynağı cehalettir. Gaflet, cehâletten doğduğu gibi; ilim, irfan, ve mârifet de gafletten kurtuluşa vesîle olur. Bâyezîd-i Bistâmî -kuddise sirrûh- şöyle demiştir:
“İnsana zararı en şiddetli olan şeyin ne olduğunu bilmek istedim. Bunun gaflet olduğunu anladım. Gafletin insana yaptığı zararı, cehennem ateşi yapmaz. Yâ Rabbî, bizleri gaflet uykusundan uyandır! Lütuf ve kereminle bu duayı kabûl eyle!”
Gaflet, insanın Allâh’a sığınması gereken dehşetli bir hastalıktır. Rabbimiz, bu hastalıktan korunmak için de kendisini sık sık anmamızı (zikretmemizi) emretmektedir: Âyet-i kerîmede şöyle buyrulur:
“Rabbini, içinden, yalvararak ve O’ndan korkarak, yüksek olmayan bir sesle sabah ve akşam an. Gâfillerden olma!” (A’râf, 205)
Bu âyet-i kerimenin izahı sadedinde, şöyle denilmiştir:
“İnsan ile nisyan arasındaki ilişki mâlumdur. «Hâfıza-i beşer nisyân ile mâlüldür» demişlerdir. İnsanoğlu nisyâna ve isyâna; gaflet ve fetrete yatkın bir varlıktır. Ancak gaflet ile nisyân arasında fark vardır:
Gaflet, kulun irâdî olarak ilgisizlik sebebiyle unutmasıdır. Nisyân ise gayr-ı irâdî olarak unutmasıdır. Bu yüzden Allah Teâlâ, Kur’ân-ı Kerim’de: «Sakın gâfillerden olma!» buyurduğu halde “Unutanlardan olma!” buyurmamıştır. Çünkü unutmak, sorumluluğu kaldıran bir keyfiyettir.
Nitekim Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: «Ümmetimden hatâ, unutma ve zorla yaptırılan şeyin cezâsı kaldırılmıştır.» (Mevsûa etrafi’l-Hadis, V, 146)”[1]
GAFİL BİR KALPLE YAPILAN DUA KABUL OLMAZ
Devamlı bir kalp uyanıklığı içinde bulunup “Gözlerim uyusa da kalbim uyumaz” buyuran Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de gaflet hâli ile ilgili olarak bizleri şöyle uyarmaktadır:
“Allâh’a, kabûl edileceğine yakînen inanarak duâ ediniz! Zîra Allah Teâlâ, gâfil bir kalble yapılan duâyı kabûl etmez.” (Tirmizî, Deavât, 65)
Osman Nûri Topbaş Hocaefendi, kişinin gaflet hâlini ve bundan kurtuluş reçetesini ne güzel anlatır:
“Gaflet, iki gözünün önüne iki parmağını koyarak kişinin kendi kendisini âmâ kılması gibidir. Gaflet, hakîkatlere karşı kalbe bir perde çekilmesidir. Mayın tarlasında pervâsızca koşmak, uçurumların kenarında dikkatsizce dolaşmaktır.
GAFLETTEN UYANMANIN YOLU
“Gafletten kurtuluş için kalbi tasfiye, nefsi tezkiye edip gönlü mâsivâdan boşaltmak ve kâinattaki kudret, hikmet ve zerâfet tezâhürlerini değişik manzaralar hâlinde gönlünde seyredebilmek, zarûrîdir. Aksi halde insan, gafletten bir türlü kurtulamaz ve elindeki bir testi suyu bir ummân zannederek birçok hakîkat ve nasîblere karşı gözleri perdeli olur da gönlü, iki dünyâda da mahrûmiyyet içinde kalır. Bize düşen, beşerî tâkatler muhtevâsı içinde Yaratan’dan gâfil, yaratılış sebebinden de habersiz olmamak, kalbî bir hayatla Kur’ân-ı Kerîm ve sünnet-i seniyyeye muhabbet ve râbıta, derin bir tefekkür ve bir vicdan muhâsebesidir.
Gaflet girdabından kurtulmak için en önemli vâiz ise ölümdür. Ölenler hâl dili ile sessiz sedasız fakat yüksek bir tonda geride kalanlara fırsat elde iken gafletten kurtulun, gözlerinizi uykudan açın ve uyanık bir kalp ile Hak yolundan gidin diye seslenmektedir.”

10/07/2020

ALLAH DOSTLARININ "DÜNYA HAYATI" TASVİRİ
Cihan sultanlarını irşâd edip yönlendiren, onlara gönül aynasında öteleri seyrettiren büyük mürşid-i kâmil Azîz Mahmûd Hüdâyî Hazretleri, bu dünyânın hâl ve keyfiyetini ne güzel tasvîr eder:

Kim umar senden vefâyı,

Yalan dünyâ değil misin?

Muhammedü’l-Mustafâ’yı,

Alan dünyâ değil misin?

Yürü hey bî-vefâ yürü,

Sensin hod bir köhne karı,

Nice yüz bin erden geri,

Kalan dünyâ değil misin?

Kasdedip halkın özüne,

Toprak doldurup gözüne,

Ehl-i gafletin yüzüne,

Gülen dünyâ değil misin?

Eğer şâh u eğer bende,

Her kişiyi salan bende,

Kimse mekân tutmaz sende,

Vîran dünyâ değil misin?

Kimisini nâlân edip,

Kimisini giryân edip,

Âhir-i kâr uryân edip,

Soyan dünyâ değil misin?

İşin gücün dâim yalan,

Çok kişiden arda kalan,

Nice kerre boşaluben,

Dolan dünyâ değil misin?

Yûnus da ne güzel söyler:

Bir imâret göster bana,

Kim sonu vîrân olmaya!

Kazan şol malı kim senden,

Dökülüp geri kalmaya!

Aynı ölçüler ışığında üstad Necip Fâzıl merhum da, asıl gâyenin âhiret hazırlığı olduğunu ne güzel ifâdelendirir:

Hasis sarraf, kendine başka bir kese diktir;

Mezarda geçer akça neyse onu biriktir!..

İnsan ibret almaz mı ki, her fânî varlığın tazelik ve zindeliği zaman değirmeninde dâimî bir sûrette öğütülmektedir! Âhiret gerçeğinden habersiz yaşanan bir dünyâda nefsânî hayatı besleyen iltifatlar, dünyâ oyuncakları, büyük istikbâl adına ne korkunç bir aldanıştır!..

Gâfilâne bir hayat; çocuklukta oyun, delikanlılıkta şehvet, erginlikte gaflet, ihtiyarlıkta elden gidenlere hasret ve binbir türlü çırpınış ve nedâmetten ibârettir. Zikri diline ve kalbine almayan, merhametten nasipsiz, muzdaribin derdini duymak ve hissetmek istemeyen, bedbaht ve mütekebbirin kaçtığı ölüm, kendisini her an pusuda beklemektedir. Âhiretsiz bir dünyâ ferahlığı elde etmek için dünyâ süslerine bürünmüş, fânî lezzetlerde son gününe kadar yorulanların hâli, ne hazin bir tükeniştir!..

Umûmiyetle insan, hayatın binbir cilve ve tezâhürleri içinde aynadaki yalanların esiridir. Her an bu yalanlar ile vefâsızlığını devam ettiren şu dünyâ, bir aldanış mekânı değil de nedir?..

Dertli Yûnus, bu aldanış mekânına konup göçenlerin hâllerini ne güzel aksettirir:

Yalancı dünyâya konup göçenler,

Ne söylerler ne bir haber verirler!..

Üzerinde türlü otlar bitenler,

Ne söylerler ne bir haber verirler!

Kiminin başında biter ağaçlar,

Kiminin başında sararır otlar,

Kimi mâsum kimi güzel yiğitler,

Ne söylerler ne bir haber verirler!

Toprağa gark olmuş nâzik tenleri,

Söylemeden kalmış tatlı dilleri,

Gelin duâdan unutman bunları,

Ne söylerler ne bir haber verirler!

Kimisi dördünde kimi beşinde,

Kimisinin tâcı yoktur başında,

Kimi altı kimi yedi yaşında,

Ne söylerler ne bir haber verirler!

Kimisi bezirgân kimisi hoca,

Ecel şerbetini içmek de güç a!..

Kimi ak sakallı kimi pîr koca,

Ne söylerler ne bir haber verirler!

Yûnus der ki gör takdîrin işleri,

Dökülmüştür kirpikleri kaşları,

Başları ucunda hece taşları,

Ne söylerler ne bir haber verirler!

Yâ Rab! Dünyâya dalıp kendisini bir bardak suda helâk edenlerin âkıbetinden bizleri koru! Ey merhametlilerin en merhametlisi olan Rabb’im!.. Âmîn!..

10/07/2020

Gaflet ne demektir? Gaflet içinde geçen bir hayatın dört maddede özeti nedir? Allah dostları dünya hayatını ve meşgalesini nasıl tasvir ediyorlar? İşte cevabı...
Gaflet, gâfil olma hâli, gâfillik. Nefsin arzularına uyarak zamanı boşa geçirmek veya önemsiz şeylerle uğraşmak anlamlarına gelir.

İnsan ibret almaz mı ki, her fânî varlığın tazelik ve zindeliği zaman değirmeninde dâimî bir sûrette öğütülmektedir! Âhiret gerçeğinden habersiz yaşanan bir dünyâda nefsânî hayatı besleyen iltifatlar, dünyâ oyuncakları, büyük istikbâl adına ne korkunç bir aldanıştır!..

Gâfilâne bir hayat;

çocuklukta oyun,
delikanlılıkta şehvet,
erginlikte gaflet,
ihtiyarlıkta elden gidenlere hasret ve binbir türlü çırpınış ve nedâmetten ibârettir.
Zikri diline ve kalbine almayan, merhametten nasipsiz, muzdaribin derdini duymak ve hissetmek istemeyen, bedbaht ve mütekebbirin kaçtığı ölüm, kendisini her an pusuda beklemektedir. Âhiretsiz bir dünyâ ferahlığı elde etmek için dünyâ süslerine bürünmüş, fânî lezzetlerde son gününe kadar yorulanların hâli, ne hazin bir tükeniştir!..

10/07/2020

GAFLETTEN UYANMANIN YOLU

“Gafletten kurtuluş için kalbi tasfiye, nefsi tezkiye edip gönlü mâsivâdan boşaltmak ve kâinattaki kudret, hikmet ve zerâfet tezâhürlerini değişik manzaralar hâlinde gönlünde seyredebilmek, zarûrîdir. Aksi halde insan, gafletten bir türlü kurtulamaz ve elindeki bir testi suyu bir ummân zannederek birçok hakîkat ve nasîblere karşı gözleri perdeli olur da gönlü, iki dünyâda da mahrûmiyyet içinde kalır. Bize düşen, beşerî tâkatler muhtevâsı içinde Yaratan’dan gâfil, yaratılış sebebinden de habersiz olmamak, kalbî bir hayatla Kur’ân-ı Kerîm ve sünnet-i seniyyeye muhabbet ve râbıta, derin bir tefekkür ve bir vicdan muhâsebesidir.

Gaflet girdabından kurtulmak için en önemli vâiz ise ölümdür. Ölenler hâl dili ile sessiz sedasız fakat yüksek bir tonda geride kalanlara fırsat elde iken gafletten kurtulun, gözlerinizi uykudan açın ve uyanık bir kalp ile Hak yolundan gidin diye seslenmektedir.”

10/07/2020

GAFİL BİR KALPLE YAPILAN DUA KABUL OLMAZ

Devamlı bir kalp uyanıklığı içinde bulunup “Gözlerim uyusa da kalbim uyumaz” buyuran Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de gaflet hâli ile ilgili olarak bizleri şöyle uyarmaktadır:

“Allâh’a, kabûl edileceğine yakînen inanarak duâ ediniz! Zîra Allah Teâlâ, gâfil bir kalble yapılan duâyı kabûl etmez.” (Tirmizî, Deavât, 65)

Osman Nûri Topbaş Hocaefendi, kişinin gaflet hâlini ve bundan kurtuluş reçetesini ne güzel anlatır:

“Gaflet, iki gözünün önüne iki parmağını koyarak kişinin kendi kendisini âmâ kılması gibidir. Gaflet, hakîkatlere karşı kalbe bir perde çekilmesidir. Mayın tarlasında pervâsızca koşmak, uçurumların kenarında dikkatsizce dolaşmaktır.

10/07/2020

GAFLETİN KÖKÜ VE KAYNAĞI

Sûfilere göre, gafletin kökü ve kaynağı cehalettir. Gaflet, cehâletten doğduğu gibi; ilim, irfan, ve mârifet de gafletten kurtuluşa vesîle olur. Bâyezîd-i Bistâmî -kuddise sirrûh- şöyle demiştir:

“İnsana zararı en şiddetli olan şeyin ne olduğunu bilmek istedim. Bunun gaflet olduğunu anladım. Gafletin insana yaptığı zararı, cehennem ateşi yapmaz. Yâ Rabbî, bizleri gaflet uykusundan uyandır! Lütuf ve kereminle bu duayı kabûl eyle!”

Gaflet, insanın Allâh’a sığınması gereken dehşetli bir hastalıktır. Rabbimiz, bu hastalıktan korunmak için de kendisini sık sık anmamızı (zikretmemizi) emretmektedir: Âyet-i kerîmede şöyle buyrulur:

“Rabbini, içinden, yalvararak ve O’ndan korkarak, yüksek olmayan bir sesle sabah ve akşam an. Gâfillerden olma!” (A’râf, 205)

Bu âyet-i kerimenin izahı sadedinde, şöyle denilmiştir:

“İnsan ile nisyan arasındaki ilişki mâlumdur. «Hâfıza-i beşer nisyân ile mâlüldür» demişlerdir. İnsanoğlu nisyâna ve isyâna; gaflet ve fetrete yatkın bir varlıktır. Ancak gaflet ile nisyân arasında fark vardır:

Gaflet, kulun irâdî olarak ilgisizlik sebebiyle unutmasıdır. Nisyân ise gayr-ı irâdî olarak unutmasıdır. Bu yüzden Allah Teâlâ, Kur’ân-ı Kerim’de: «Sakın gâfillerden olma!» buyurduğu halde “Unutanlardan olma!” buyurmamıştır. Çünkü unutmak, sorumluluğu kaldıran bir keyfiyettir.

Nitekim Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: «Ümmetimden hatâ, unutma ve zorla yaptırılan şeyin cezâsı kaldırılmıştır.» (Mevsûa etrafi’l-Hadis, V, 146)”[1]

10/07/2020

GAFLETİN ZIDDI

Gafletin zıddı ise; zikirdir, imandır, hidayettir, takvâdır. Kul ne kadar îman ve hidayet üzere ise, o kadar gafletten uzak; ne kadar gaflete dalmışsa o kadar Rabbinden bîhaberdir.
Cenâb-ı Hak şöyle buyurur:

“Kim Rahmân (olan Allah’ı) zikretmekten gâfil olursa, yanından ayrılmayan bir şeytanı ona musallat ederiz. Şüphesiz bu şeytanlar, onları doğru yoldan alıkoyarlar da onlar, kendilerinin doğru yolda olduklarını sanırlar.” (ez-Zuhruf, 36-37)

En büyük gaflet, küfür, şirk ve nifaktır. Allâh’ın varlığını inkâr etmek, O’nu yok saymak ve O’na yakışmayan sıfatlarla O’nu bilmeye, tanımaya çalışmaktır. Ancak mü’minler için de gaflet sözkonusudur.

Şeytan, Allâh’ı bilen, tanıyan, seven insanları da kandırmak için yollar arar. Bu yollardan birisi de, insanı, günaha ve isyana karşı pervasız kılmaktır. Bunun için de, kişiyi, Allâh’ın rahmet ve mağfiretinin sonsuzluğuna güvendirir.

“-Nasıl olsa günahlarımın hepsi affedilir. Rabbimin rahmet ve mağfireti sonsuzdur!” diyerek onu Rabbine isyana sevk eder. Cenâb-ı Hak, kullarını bu hususta şöyle ikaz etmektedir:

“Ey insanlar! Rabbinize karşı gelmekten sakının! Ne babanın evlâdı, ne de evlâdın babası nâmına bir şey ödeyemeyeceği günden çekinin! Bilin ki, Allâh’ın vaadi gerçektir. Sakın ola ki dünya hayatı sizi aldatmasın ve şeytan, Allâh’ın affına güvendirerek sizi kandırmasın!” (Lokman, 33)

Website

https://islamdadogruya.blogspot.com/, https://islamdansecmeler.blogspo