İslami videolar
Kalplere hitap edecek güzel sohbetler
CUMA VAAZI | ZAMANE HOCALARININ DİN ALGISI!
https://www.guncelvaazlar.com/makale/kadir-gecesi
KADİR GECESİ Hiç bir şey bilmez olarak geldiğimiz bu dünyada her şeyi sonradan öğrenen bir varlık olarak asıl gayemiz olan kulluğun nasıl olacağını öğrenebilmemiz ancak Rabbimizin kitabı ve onun hükmünü açıklayan Allah Resulünün tefsiri ile mümkündür. İşte bu gece, Rabbimizin Müslü...
ZAMANE HOCALARININ DİN ALGISI
Rabbimiz biz insanoğlunu var edip kulluk görevi ile mükellef kılmış, bu mükellefiyetin nasıl yerine getirileceğini ortaya koymak adına da kitaplar indirmiştir. Bu nokta da kullarının gelen emirleri daha iyi anlaması içinde yine bizim içimizden bizim gibi kullarını elçilik görevi ile görevlendirmiştir.
Bu ifademizin bir göstergesi olarak da Rabbimizin şu beyanına kulak vermek yerinde bir tespit olacaktır:
وَمَٓا اٰتٰيكُمُ الرَّسُولُ فَخُذُوهُ وَمَا نَهٰيكُمْ عَنْهُ فَانْتَهُواۚ
“Peygamber size ne vermişse onu alın ve size neyi yasaklamışsa ondan kaçının!” [1]
Bu beyanda bize gösteriyor ki, peygamberlerin Allah’ın indirdiği şeriati bize ulaştırmanın dışında, örnek olmak gibi bir görevi olduğudur.
Peki! Allah Resulü s.a.v ile peygamberlik son buldu. Haliyle yeni peygamber gelmeyeceğine göre bizler içimizden kimleri canlı örnek olarak alacağız sorusu akla gelebilir!
Bu soruya Allah Resulü s.a.v’ in şu beyanı ile cevap verelim:
“Âlimler, peygamberlerin varisleridir. Peygamberler ne dinar ne de dirhem miras bırakmadılar, ancak ilim miras bıraktılar. Şu halde o ilmi alan büyük bir pay almış demektir.” [2]
Allah Resulü s.a.v’ in bu ifadesine karşılık bugün toplum içinde bulunan bazı âlim kisvesi altında söylemlerde bulunanların toplumu yanlışa kanalize ettiklerini gören bazı Müslümanların haklı tepkileri karşısında doğru ile yanlış âlimi neye göre tespit edeceğiz sorusu akıllara gelmektedir!
Bu noktada Rabbimizin kitabı ve Resulünün sünneti bizler için belirleyici unsurdur.
Rabbimizin kötü niyetli din tüccarlarını bizlere haber vermek adına kitabında bir çok beyanı mevcut olup bunlardan biride şu ayettir:
اَلَمْ تَرَ اِلَى الَّذٖينَ يُجَادِلُونَ فٖٓي اٰيَاتِ اللّٰهِؕ اَنّٰى يُصْرَفُونَۚ
“Görmez misin, Allah’ın âyetlerini tartışmaya kalkışanları; gerçeklerden nasıl da uzaklaştırılıyorlar!” [3]
Bu kimselerin ahir zamanın aldatıcı âlimleri olduğunu Allah Resulü s.a.v şöyle beyan ediyor:
“Allah-u Teâlâ ilmi size ihsan buyurduktan sonra (hafızanızdan) zorla çekip almaz. Ancak ilmi, âlimleri almak suretiyle ortadan kaldırır. Allah hiçbir âlim bırakmayınca da insanlar birtakım cahil başlar edinirler ve onlara sorular sorarlar, onlar da ilimsiz fetva verirler. Bu yüzden de hem kendileri saparlar hem de başkalarını saptırırlar.” [4]
Bugün bu kimselerin peşinden milyonların gidiyor olmaları kendilerini âlim zannetmelerine sebep olsa da işin aslının öyle olmadığını yüce Rabbimiz şöyle beyan ediyor:
يَوْمَ يَبْعَثُهُمُ اللّٰهُ جَمٖيعاً فَيَحْلِفُونَ لَهُ كَمَا يَحْلِفُونَ لَكُمْ وَيَحْسَبُونَ اَنَّهُمْ عَلٰى شَيْءٍؕ اَلَٓا اِنَّهُمْ هُمُ الْكَاذِبُونَ
“Onlar hakikaten kendilerinin bir şey üzerinde bulunduklarını sanırlar. İyi bilin ki onlar yalancıdırlar.” [5]
Bugün bu kimselerin kendi söylediklerini din olarak lanse etmeleri ve insanları aldatmaları onların Allah Resulü s.a.v’ in bize haber verdiği şu zümrelerden oldukları gerçeğini değiştirmemektedir:
“Doğu tarafından bir takım insanlar zuhur edecek, onlar Kur’an-ı Kerim’i okuyacaklar, fakat Kur’an-ı Kerim onların gırtlaklarından aşağı geçmeyecek. Onlar, okun av hayvanını delip çıktığı gibi dinden çıkacaklar; ok bir daha kirişine dönmediği gibi, onlar da artık bir daha dine dönemeyeceklerdir.” [6]
Bugünlerde bu kimselerin çokluğundan dem vuran bazı Müslümanların kendilerinin de aynı durumda olduklarını görememektedirler. Zira kendilerini dinin sahibi zannederek söylediklerinin yanlışlığı yüzlerine vurulduğunda agresifleşmekte ve hakarete varan ifadelerle karşıdakileri aşağılamaktadırlar.
Bu onların gerçeği saptırmaktan kaynaklı bir savunma içgüdüsüdür. Zira bu kimselere yanlış yaptıklarını ortaya koymak adına Allah’ın ayetlerini veya Resulünün sözlerini de getirseniz yine onları itiraz eder bulacaksınızdır.
Rabbimiz bu kimseler hakkında şöyle beyanda bulunmaktadır:
سَاَصْرِفُ عَنْ اٰيَاتِيَ الَّذٖينَ يَتَكَبَّرُونَ فِي الْاَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّؕ وَاِنْ يَرَوْا كُلَّ اٰيَةٍ لَا يُؤْمِنُوا بِهَاۚ وَاِنْ يَرَوْا سَبٖيلَ الرُّشْدِ لَا يَتَّخِذُوهُ سَبٖيلاًۚ وَاِنْ يَرَوْا سَبٖيلَ الْغَيِّ يَتَّخِذُوهُ سَبٖيلاًؕ ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَا وَكَانُوا عَنْهَا غَافِلٖينَ
“Yeryüzünde haksız yere böbürlenenleri âyetlerimden mahrum edeceğim. Onlar, bütün mûcizeleri görseler de iman etmezler; doğruluk yolunu görseler onu izlemezler. Fakat eğrilik yolunu görürlerse hemen ona saparlar.” Bu durum, onların âyetlerimizi yalan saymalarından ve onlardan gafil olmalarından ileri gelmektedir.” [7]
Hâlbuki bu âlim kisvesine bürünmüş din tüccarları Rabbinin emirlerini ve Resulünün sünnetini çok iyi bildikleri halde menfaatlerini korumak adına Rabbimizin kitabında haber verdiği kimselerden olmak için yarış ederler:
اَلَمْ تَرَ اِلَى الَّذٖينَ اُو۫تُوا نَصٖيباً مِنَ الْكِتَابِ يَشْتَرُونَ الضَّلَالَةَ وَيُرٖيدُونَ اَنْ تَضِلُّوا السَّبٖيلَؕ
“Kendilerine kitaptan nasip verilenleri görmüyor musun? Sapkınlığı satın alıyorlar ve sizin de yoldan çıkmanızı istiyorlar.” [8]
Bugün peşlerinden giden milyonlarca insanı aldatmak adına ağızlarını eğip bükerek yaptıkları ilizyonun dünya hayatındaki bazı çıkarları elde etmek adına başarılı olabilir ancak ahret yurdundaki durumlarını değiştirmez.
Yarın hepimiz göreceğiz ki, bu sahtekârlar cehenneme odun olacaklar. Nitekim bunun en bariz kanıtını da Allah Resulü s.a.v ortaya koymaktadır:
“Kıyamet günü bir kişi getirilip cehenneme atılır. Bağırsakları karnından dışarı fırlar ve o haliyle değirmen döndüren merkep gibi döner. Cehennem halkı onun yanına toplanır da 'Ey filân! Bu ne hal? Sen bize iyiliği emredip, kötülükten alıkoymaya çalışmaz mıydın?' derler. O da 'İyiliği emrederdim de kendim yapmazdım, kötülükten vazgeçirmeye çalışırdım da onu kendim yapardım.' cevabını verir.” [9]
Bakmayın bunların çok biliyoruz hallerine! Karşılarına gerçeklerle çıkıldığında ellerinin ve ayaklarının nasıl karıştığını görürsünüz!
Bu hal ile dumura uğrayan bu din tüccarları yeri geldiğinde ayetlerin ve hadislerin altını oymaktan çekinmediklere şahit olursunuz! Öyle ki, kendilerinin dışındakilerin ayet ve hadisten anlamayacağını ve onların verdiklerini almak zorunda olduğumuzu ifade etmeye kalkarlar.
Ancak bunun onlara faydasının olmayacağını yüce Rabbimiz şöyle beyan ediyor:
اَلَّذٖينَ كَذَّبُوا بِالْكِتَابِ وَبِمَٓا اَرْسَلْنَا بِهٖ رُسُلَنَا فَسَوْفَ يَعْلَمُونَۙ
“Kitabın ve elçilerimize gönderdiklerimizin asılsız olduğunu savunanlar, evet onlar ileride gerçeği anlayacaklar!”
اِذِ الْاَغْلَالُ فٖٓي اَعْنَاقِهِمْ وَالسَّلَاسِلُؕ يُسْحَبُونَۙ فِي الْحَمٖيمِ ثُمَّ فِي النَّارِ يُسْجَرُونَۚ
“O zaman boyunlarında halkalar ve zincirlerle şiddetli ateşe sürüklenirler; ardından da ateşte yakılırlar.”
ثُمَّ قٖيلَ لَهُمْ اَيْنَ مَا كُنْتُمْ تُشْرِكُونَۙ مِنْ دُونِ اللّٰهِؕ قَالُوا ضَلُّوا عَنَّا بَلْ لَمْ نَكُنْ نَدْعُوا مِنْ قَبْلُ شَيْـٔاًؕ كَذٰلِكَ يُضِلُّ اللّٰهُ الْكَافِرٖينَ
“Sonra onlara, “Vaktiyle Allah’ın dışında ilâhî nitelikler yüklediğiniz şeyler şimdi nerede?” denir. “Bizi bırakıp kayboldular. Meğer vaktiyle gerçek bir varlığa tapmıyormuşuz” derler. İşte Allah inkârcıları böyle şaşkın ve çaresiz bırakır.”
ذٰلِكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَفْرَحُونَ فِي الْاَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ وَبِمَا كُنْتُمْ تَمْرَحُونَۚ
“Bu duruma düşmenizin sebebi, dünyadayken haksız olarak böbürlenmeniz ve şımarmanızdır.”
اُدْخُلُٓوا اَبْوَابَ جَهَنَّمَ خَالِدٖينَ فٖيهَاۚ فَبِئْسَ مَثْوَى الْمُتَكَبِّرٖينَ
“İçinde ebedî kalmak üzere cehennem kapılarından girin içeri!” Büyüklük taslayanların kalacakları yer ne kötü!” [10]
Rabbimizin bu açık beyanlarından sonra biz Müslümanlara düşen görev dinini yaşayacak ilmi ana kaynağımız olan Kuran-ı kerim ve sünnetin ışında almak ve olaylara Müslüman’ın feraseti ile bakmaktır.
Rabbim Müslüman’ın feraseti ile bakarak din tüccarlarına aldanmamayı bize ve neslimize nasip eylesin!
Rabbim doğru bilgi ve salih ameller elde edeceğimiz âlimler nasip eylesin!
Rabbim bizleri aldatan olmaktan ve de aldatılmaktan muhafaza eylesin!
[1] Haşr 7
[2] Buhari, İlm, 10; Ebû Davut, İlm, 1; Tirmizi, İlm, 19; İbn Mace, Mukaddime, 17
[3] Mü’min 69
[4] Buhari, İlim, 34; Müslim, İlim, 13, 14; Müsned, 2/162
[5] Mücadele 18
[6] Buhari, Tevhid 57
[7] A'raf 146
[8] Nisa 44
https://www.guncelvaazlar.com/makale/zamane-hocalarinin-din-algisi
[9] Buhârî, Tecrîd-i sarîh: 1351
[10] Mü'min 70 - 76
CUMA VAAZI | CEHENNEM GARANTİLİ TİCARET
CEHENNEM GARANTİLİ TİCARET
Kendisine belli bir ömür tahsis edilmiş faniler olarak bizlere verilen ömrün içinde ihtiyaçlarını karşılamak adına çaba sarf etmek zorunda olan kimseleriz. Ancak Müslümanlar olarak bilmek zorunda olduğumuz bir mesele var ki, o da bizler hayatı gelişi güzel yaşayamayacağımız gibi, gelişi güzel bir kazanç da elde edemeyeceğimiz gerçeğidir. Çünkü bizler iman ettik ve inandık ki, ahret denen ebedi bir hayat ve o hayata geçişte zorlu bir hesap var.
Allah Resulü s.a.v bu zorlu sorguya işaret ederek şöyle buyurmaktadır:
“Kıyamet gününde insanoğlu şu beş şeyden hesaba çekilmedikçe Rabbinin huzurundan bir yere kımıldayamaz: Ömrünü nerede ve nasıl geçirdiğinden, gençliğini nerede yıprattığından, malını nereden kazanıp nerede harcadığından, bildiği ile amel edip etmediğinden.” [1]
Maalesef Allah Resulü s.a.v’ in işaret ettiği bu beş husus; bugün Müslümanların göz ardı ettiği ve dikkate almak şöyle dursun bu hesabın sorulacağı gerçeğini bile bile aksine hareket ettiği gerçeği ile karşı karşıyayız.
Aslında Allah Resulü s.a.v’ in beyan ettiği kaideler genel itibari ile insanın dünya hayatının ziynetleri ile ahret hayatı arasındaki ilişkilerini ifade ederken, maalesef bizler geçici dünyanın nimetleri için ebedi hayatımızı satanlar olarak iflas eden tüccar gibi yok pahasına elimizdekileri satılığa çıkarıyoruz.
Rabbimiz bunu ifade etmek adına şöyle beyanda bulunuyor:
وَلَا تَشْتَرُوا بِاٰيَاتٖي ثَمَناً قَلٖيلاًؗ
“Âyetlerimi az bir karşılığa satmayın.” [2]
Hepimizin bildiği bu ayeti kerimenin hükmü ortadayken o kadar kimliğimizden ve kişiliğimizden uzaklaştık ki, satmadığımız değerlerimiz, ihanet etmediğimiz kardeşimiz kalmadı.
Hal böyle olduğu halde bugün alnı secdeli Müslümanlar; İslam düşmanı, kardeş katili zalimlerle iş tutmaktan geri durmadığı gibi, bu yapılanı sıradanlaştırmak adına Allah’ın ayetlerini, Resulünün sünnetini, büyüklerinin söylemlerini kendine siper etmekten de utanmamaktadır.
Müslümanlarla dostluk kurmamak adına binbir türlü bahaneyi bulanlar, söz konusu kâfir olunca onunla iş tutmak içinde kılıf bulmakta da gayet marifetli işler çıkarmaktadırlar.
Ancak bu ameller onlar için sonu felâketle sonuçlanan mahşerin sorgusunun sonucunu değiştirmeyeceğini Rabbimiz birçok ifade ile bizlere haber vermektedir.
Bugün Gazze’de, Doğu Türkistan’da ve birçok İslam ülkesinde akan kan ve gözyaşına rağmen zulmü yapanlar ile iyi ilişkiler kurmayı reel politiğin bir gereği olarak görenler, söz konusu Ukrayna olunca barış güvercini olmaktan da geri durmamaktadırlar.
Yüzlerce masum kadın ve çocuğun parçalanmış bedenlerini görmezden gelen, insanlıktan zerre kadar nasibi almamış bu sözde Müslümanlar; kâfirle kurduğu ilişkileri ve ticareti kesmeleri durumunda başlarına gelecek belaları ifade ederek hem kendilerini, hem de taraftarlarını kandırmaya devam etmektedirler.
Onlar kendilerini ve taraftarlarını kandırmaya devam ede dursunlar Rabbimiz onlar için şunu ifade ediyor:
اِنَّمَا يَنْهٰيكُمُ اللّٰهُ عَنِ الَّذٖينَ قَاتَلُوكُمْ فِي الدّٖينِ وَاَخْرَجُوكُمْ مِنْ دِيَارِكُمْ وَظَاهَرُوا عَلٰٓى اِخْرَاجِكُمْ اَنْ تَوَلَّوْهُمْۚ وَمَنْ يَتَوَلَّهُمْ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ
“Allah ancak, din konusunda sizinle savaşmış, sizi yurtlarınızdan çıkarmış ve çıkarılmanıza yardım etmiş olanlarla dostluk kurmanızı yasaklar. Kim onlarla dost olursa işte bunlar kendilerine yazık etmişlerdir.” [3]
Efendim! Bizler onlarla dostluk kurmuyoruz, ayrıca yaptıkları zulmü de kınıyoruz ancak ticaret de yapmak zorundayız, aksi takdir de çökeriz diyenler Allah’ın rızkı verdiğine iman etmediklerini beyan ettiklerini bilmeleri gerekir.
Zira hiç bir antlaşma veya ticaret Müslüman’ın aleyhine olacak şekilde işletilemez. Çünkü bu açık şekilde haram olan bir durumdur.
Zaman zaman karşımıza “ öyle diyorsunuz ama Allah Resulü s.a.v’ de Yahudilerle ticaret yaptı!” diyen şark kurnazlarına şu kaideleri tekrar ortaya koymak gerekiyor:
İslam’da genel prensip şudur: Bilerek bir günahın işlenmesine vesile olmak haramdır.
Diğer bir ifadeyle: “Mal sahibi, müşterinin satın alacağı şeyle günah işleyeceğini bildiği takdirde ona o malı satması haramdır.” [4]
Bu ifademizin delili olarak da Rabbimizin şu beyanına bakmamız yerinde olacaktır:
وَلَا تَعَاوَنُوا عَلَى الْاِثْمِ وَالْعُدْوَانِ
“Günahta ve (Allah’ın koyduğu) sınırları aşmakta birbirinize yardım etmeyin.” [5]
Rabbimizin bu beyanı ışığında âlimler, konuyla ilgili şu örnekleri vermişlerdir:
a) Şarap yapacağı bilinen bir adama üzüm satmak haramdır.
b) Müslümanlar arasında fitne çıkarmak için kullanacağı bilinen bir adama silah satmak haramdır.
c) Onunla içki içeceği bilinen bir adama kadeh satmak haramdır.
d) Yol kesicilikte kullanacağı bilinen bir adama bıçak ve benzeri silahları satmak haramdır.
e) Onu putuna sürüp kokusunu güzelleştireceği bilinen bir kâfire misk satmak haramdır.
f) Normal kesim dışında bir metotla öldüreceği bilinen bir harbiye (gayri müslime) bir hayvan satmak haramdır. [6]
g) Helâlı haram kılan sebeplerden biri de kötü niyet, kötü amaçtır. Bu sebepledir ki, fitne zamanlarında silah satmak haramdır. [7]
Buradan “soranlara” ve de “sormayanlara” soruyorum yaptığınız ticaret ile Allah indinde ne elde etmeyi düşünüyorsunuz?
Yoksa Allah indinde bir hesap olduğuna inanmıyor musunuz?
Belli ki, bu çıkar ve menfaat düşkünü katil seviciler Allah, ahret ve mizan diye bir derdi yokta, söyle ey kendini Müslüman olarak görüp de üzülen kardeşim sen bu işin neresindesin!
Ne yazık ki, en basit olan boykotu bile beceremiyor ve onların ürünlerini alarak zalimin silahına mermi sürerken, o silahın onların eline ulaşmasına yardımcı olanları hala el üstünde tutmaya devam ediyorsun!
Her gün binlerce ekmeğin çöpe atıldığı dünyamızda ekmek bulamadığı için ölen çocukların hesabını acaba kaçımız verebileceğiz.
Efendim! Biz ticaretimize, ekmeğimize bakıyoruz…!
Ticaretinizde, ekmeğinizde, boyunuzda batsın!
Sizin gibi kimseler ile aynı dünyayı paylaşıyor olmaktan da, insan diye anılan hayvandan aşağı mahlûklarla aynı kimliği taşıyor olmaktan da utanıyorum!
Ey içinde zerre kadar insanlık ve Müslümanlık kalmış değerli kardeşim!
Gazze’yi, Doğu Türkistan’ı ve zulmün kol gezdiği diyarları unutma!
Kendini Müslüman olarak tanımlayıp da zalimle ticaret yapıp servetine servet katanları da unutma!
Elinden bir şeyler gelecek imkânları olduğu halde makamlarının korkusu ile bir şey yapmayanları da unutma!
Rabbim çıkarlarını korumak adına Müslümanları satanların bütün menfaatlerini yerle yeksan eylesin!
Rabbim bizleri zalim olmaktan, zalimle iş tutmaktan muhafaza eylesin!
Rabbim yolunda cihad eden kullarını yardımı ile muzaffer kılsın, bizleri de bu kervana katılanlardan eylesin!
[1] Tirmizî, Sıfatü"l-kıyâme, 1
[2] Bakara 41
[3] Mümtehine 9
[4] bk. İbn Hacer, el-Fetava’a-kübra, 2/270
[5] Maide, 2
[6] bk. el-Fetava, 2/270
[7] bk. el-Mevsuatu’l-Fıkhıyetu’l-Kuveytiye, 1/107
https://www.guncelvaazlar.com/makale/cehennem-garantili-ticaret
Çaresizlik ve Utanç!
CUMA VAAZI | DÜNYA HAYATINI AHİRET KARŞILIĞINDA SATANLAR!
DÜNYA HAYATINI AHİRET KARŞILIĞINDA SATANLAR!
Fani insanların ebedi hayatta imiş gibi yaşadıkları dünyada insanı değerli kılan nedir diye soracak olsak birçok cevapla karşı karşıya kalırız. Ancak hiçbiri inandığı değerler için canından vazgeçmek kadar saygın ve onurlu değildir.
Bir sefer yaşama hakkı olan dünyayı değerleri için feda etmek bütün inançlar için değerli iken, İslam buna karşın ebedi hayatı kendisine inanmışlara sunarak onlara asıl mükâfatın ahret hayatında olduğunu ortaya koymakta ve onlara büyük bir müjde vermektedir.
Nitekim Rabbimiz kendisine inanmış bizlere şu mesajı vermektedir:
فَلْيُقَاتِلْ فٖي سَبٖيلِ اللّٰهِ الَّذٖينَ يَشْرُونَ الْحَيٰوةَ الدُّنْيَا بِالْاٰخِرَةِؕ وَمَنْ يُقَاتِلْ فٖي سَبٖيلِ اللّٰهِ فَيُقْتَلْ اَوْ يَغْلِبْ فَسَوْفَ نُؤْتٖيهِ اَجْراً عَظٖيماً
"O halde, dünya hayatını ahiret karşılığında satanlar, Allah yolunda savaşsınlar. Kim Allah yolunda savaşır da öldürülür veya galip gelirse biz ona yakında büyük bir mükâfat vereceğiz.” [1]
İnsan olarak dünya hayatının zevkleri ile karşı karşıya iken ölümü istemek ve bunu bir mükâfat görmek insana zor gelebilir. Hatta ölüm anının acısı ile insan irkilebilir ancak şehit için bunun söz konusu olmadığını Allah Resulü s.a.v şöyle beyan ediyor:
“Sizden biriniz, karınca ısırmasından ne kadar acı duyarsa, şehit olan kimse de ölümden ancak o kadar acı duyar.” [2]
Böylesine şerefli bir ölüme giden o fedakâr insanlar, ahret yurdunda öyle muamele görürler ki dünyaya tekrar dönmek isterler. Ancak bu dönüş dünyanın zevkleri tatmak değil aksine onu tekrar takrar önemsizliğine işaret etmek içindir.
Allah Resulü s.a.v şehitlerin bu hallerine işaret ederek neden dünyaya dönmek istediklerine şöylece bir açıklama getirir:
“Cennete giden hiç kimse, yeniden dünyaya dönmeyi ve dünyalık adına herhangi bir şeyin kendisi için olmasını istemez. Şehit olan kimse bunun dışındadır. O, gördüğü o büyük mükâfattan ötürü, on defa daha (Allah yolunda) ölmek için dünyaya dönmeyi temenni eder / arzu eder.” [3]
Bu noktada o fedakâr şehitlerin bizim gibi tembel ve vurdumduymaz Müslümanların olduğu, hainlerin sarıkla dolaştığı, Müslüman kardeşini satmanın marifet sayıldığı, satılık insanların gerçek Müslümanlardan kat ve kat fazla olduğu bir dünyaya gelmek isterler mi diye insan kendine sormadan edemiyor?
Sahi onlar bizim bu halimizi görüyorlar mı?
Rabbimiz bu sorumuza cevaben şöyle buyuruyor:
وَلَا تَقُولُوا لِمَنْ يُقْتَلُ فٖي سَبٖيلِ اللّٰهِ اَمْوَاتٌؕ بَلْ اَحْيَٓاءٌ وَلٰكِنْ لَا تَشْعُرُونَ
“Allah yolunda öldürülenlere ‘ölüler’ demeyiniz. Bilâkis onlar diridirler, lâkin siz anlayamazsınız.” [4]
Peki! Malazgirt’ de, Çanakkale’ de, Sakarya meydan muharebesinde ve nice toprağında kanları onlar bunca şehit bizim için ne diyordur acaba?
Yine Çanakkale’de yatan Gazzeli kardeşlerimiz bulundukları makamlardan evlatlarına yaptıklarımızı nasıl karşılıyorlardır?
Bizler her sene 18 Mart gelince Çanakkale destanını konuşuyoruz! Orada bir adım sonra öleceğini bile bile bir adım öne çıkan dedelerimizi yad ediyoruz. Verdikleri mücadelenin vatan ayrılmaz parçası olan toprak olduğunu, onun üzerinde okunan ezan için olduğunu, ırzımız ve namusumuz olan kadınlarımız için olduğunu söylüyoruz da bugün ki ırzımızı ve namusumuzu hiçe sayıyoruz!
Hâlbuki biz kurtuluş savaşını verirkenki amacımız:
“Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı vatandaşın kanıyla sulanmadıkça terk edilemez.”
Düsturu iken bugün bizlerin kanı ile sulanan Gazze, Irak, Suriye ve benzeri birçok kara parçası zalim ve kâfirler tarafından kan ve gözyaşına boğulmuşken bizler rahat hayatımıza ve de dünyalık çıkarlarımızı gözetmeye devam mı edeceğiz!
Şu unutulmamalıdır ki, Müslüman dünyalık çıkarlar için ölmez ve öldürmez!
Bilir ki! Allah ancak kendi rızası için verilen mücadeleye değer verir. Bunun bir göstergesi olarak şu hadiseyi ifade etmek yerinde bir örnek olacaktır:
Uhud savaşı sırasında Kuzman adlı bir Medîneli, savaşta yedi kişiyi öldürmüş, kendisi de ağır bir yara alarak ölmüştü. Buna rağmen Allah Resûlü:
“–Kuzman cehennemliktir!” buyurdu. Çünkü o, son nefesinde kendisine:
“−Şehitliğin mübârek olsun ey Kuzman!” diyen Katâde bin Nûmân’a:
“–Ben kabîlem için savaştım; şehitlik için değil!” demiş ve kılıcına abanarak intiharla canına kıymıştı. [5]
Bizim düsturumuz bellidir! Yunus Emre’nin de dediği gibi:
“Biz gelmedik kavga için, bizim işimiz sevgi için, Dostun evi gönüllerdir, gönüller yapmaya geldik.”
Bizim dostumuz Rabbimizdir ve sevgimizin yegâne sahibi de odur. Onun rızası içindir çekilen bütün çileler. Bu yolda niceleri kendileri feda etti ve niceleri de feda olmak için bekliyor.
Rabbimiz kendisi için feda olanları şöyle beyan ediyor:
مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ رِجَالٌ صَدَقُوا مَا عَاهَدُوا اللّٰهَ عَلَيْهِۚ فَمِنْهُمْ مَنْ قَضٰى نَحْبَهُ وَمِنْهُمْ مَنْ يَنْتَظِرُۘ وَمَا بَدَّلُوا تَبْد۪يلًاۙ
"Mü’minler içinde Allah’a verdikleri sözde duran nice erler var. İşte onlardan kimi, sözünü yerine getirip o yolda canını vermiştir; kimi de (şehitliği) beklemektedir. Onlar hiçbir şekilde (sözlerini) değiştirmemişlerdir.” [6]
Bugün sözlerinde duran nice kahramanımız bu topraklara düşerken niceleri de bu yolda sırasını bekliyor. Ancak acı olan bir şey var ki, geride kalan bizler ne bırakılan toprağı, ne de bırakılan emanetlerin değeri biliyoruz!
Bugün Gazze’de , Doğu Türkistan’ da ve dünyanın bir çok yerinde atalarımızın kanları ile suladıkları topraklarda kan ve göz yaşı hakimken, açlıktan insanlar yok olurken, işkenceler ile etleri lime lime edilirken bizler hala müslümanız demeye devam ediyoruz!
Acaba o her sene 18 Mart gelince ziyaret edip kahramanlıklarını anlattığımız kahraman dedelerimiz mezarlarından kalksalar bizlere ne derler?
Bizler bir bir değerlerimizden uzaklaşırken, bizim değerlerimizi gayri Müslim dediğimiz insanlar sahiplenerek sokaklarda yatıp kalkarken, bizler hidayette olduğumuz veya kıyamda olduğumuz zannı ile cenneti bekliyoruz.
Ancak hidayet Allah’ın elindedir ve zulme rıza göstermeyenlere nasip olan bir mükâfattır.
Sakın biz bu kadar ibadet ve infakla cennete girmeyi hak etmişken onlar zulme karşı iki sefer yürümekle ne olacak demeyin!
Zira cennet çok ibadet edene değil, yaptığı her işi Allah için yapanlar içindir.
Siz yıllarca namaz kılarsınız ama zalimle iş tutmaya devam edersiniz ve cehennemi boylarsınız.
Onlarda zulme rıza göstermeyip hak olanı savunurken hidayete erişirde daha hiç ibadet etmeye zaman bulamadan Rableri onları cenneti ile mükâfatlandırır.
Böyle bir şey nasıl olur derseniz size Allah Resulü s.a.v zamanında yaşanan şu hadiseye bakmanızı tavsiye ederim:
Kabilesinin İslâm’a girmesine önce itiraz eden sonra da pişman olan Usayram ( Amr İbn Sabit ) , tepeden tırnağa silâhlanmış bir hâlde Nebî’ye gelir ve:
“–Ya Resûlullah! Sizinle birlikte önce savaşa mı katılayım, yoksa Müslüman mı olayım?” der. Resûl-i Ekrem Efendimiz:
“–Önce Müslüman ol, sonra savaş!” buyurur.. Bunun üzerine Usayram ( Amr İbn Sabit ) Müslüman olur ve sonra da savaşa katılır ve şehit olur. Allah Resulü s.a.v, Usayram( Amr İbn Sabit ) için:
“–Az çalıştı, fakat çok kazandı!” buyurur. [7]
Bunun gibi nice örneğin olduğu tarihi vesikalar bize şunu gösteriyor ki, şehitleri anmak öyle süslü cümleler kurmak değil, şatafatlı programlar yapmak hiç değildir. Mesele verilen mücadeleyi anlamak ve o mücadelelerde olduğu üzere doğru tarafta olmaktır. Varsın bu yolda ticaretimiz batsın, varsın bu yolda koltuklarımız devrilsin yeter ki Rabbimiz bizden razı olsun!
Rabbim kendini razı edecek ameller ile yolunda feda olabilmeyi bizlere nasip eylesin!
Rabbim din ve mukaddesat uğruna canlarını feda eden şehitlerimize rahmet eylesin!
Rabbim dünya üzerinde rızası için candan geçen bütün kahramanlara zafer nasip eylesin!
[1] Nisâ, 74
[2] Tirmizî, Fedâilü’l-cihâd, 26/1668; Nesâî, Cihâd, 35; İbn-i Mâce, Cihâd, 16
[3] Buhari, Cihad, 21; Müslim, İmaret, 109-1877
[4] Bakara, 154
[5] Vâkıdî, I, 263
[6] Ahzâb, 23
[7] Buhârî, Cihâd, 13; Müslim, İmâre, 144
https://www.guncelvaazlar.com/makale/dunya-hayatini-ahiret-karsiliginda-satanlar
CUMA VAAZI | ZEKÂT KAVRAMININ TAŞIDIĞI MANA!
https://www.guncelvaazlar.com/makale/zekt-ile-sosyal-dengeyi-korumak
ZEKÂT İLE SOSYAL DENGEYİ KORUMAK İnsan sosyal bir varlık olarak ister iş hayatında olsun, ister aile hayatında olsun, isterse inanç alanında olsun her insan yaşadığı çevre ile iletişim halinde olmak zorundadır. Bu sebepledir ki, biz yalnızlık dediğimizde bunu Allah’a ait bir kavram olduğunu ortaya koymak adına ...
CUMA VAAZI | NASIL BİR ORUÇ TUTMALI?
https://www.guncelvaazlar.com/makale/ramazan-orucunun-hukumleri
RAMAZAN ORUCUNUN HÜKÜMLERİ Müslüman içinde hayatın içinde günah ve hatalarla bezenen bir senenin sonunda üzerinde ki günah yüklerinden kurtulmak için Rabbimizin kullarına fazlaca karşılık verdiği ayın adıdır Ramazan. O Ramazanın içinde de İslam'ın beş şartından biri olan nefsin arınması ve kontrol a...
https://www.guncelvaazlar.com/makale/muslumanin-var-odasi
MÜSLÜMANIN “VAR” ODASI İnsanoğlu gelişen teknoloji ile hayatında birçok yenilikle karşı karşıya kalırken, yeni düzene ayak uydurmak adına hayatında birçok değişikliğe gitmektedir. Bugün yaşam alanlarımızın her bir alanı kameralar ve benzeri aletlerle kayıt altına alınırken, kişiler bu sebeple h...
CUMA VAAZI | MÜSLÜMANIN "VAR" ODASI
BERAT KANDİL SOHBETİ | ALLAH'TAN UMUDUNUZU KESMEYİN!
https://www.guncelvaazlar.com/makale/berat-kandili
BERAT KANDİLİ Allah Resulünün hayatına baktığımızda birçok örnek de olduğu gibi içinde bulunduğumuz Şaban ayının da nasıl değerlendirileceğine dair hem güzel örnekler, hem de tavsiyeler vardır.
CUMA VAAZI | PARA KAZANMAK İÇİN HER YOL MÜBAHMIDIR?
PARA KAZANMAK İÇİN HER YOL MÜBAHMIDIR?
Rabbimiz insanı nefsi ile var etmiş, nefsini de arzu ve isteklerle donatmıştır. Yaratılışın bir sonucu olarak ortaya çıkan bu ihtiyaçlar aslında insanın Rabbine olan itaatini ölçmek için var edilmiş birer imtihandan başka bir şey olmadığını da kerim kitabımız ortaya koyarak şöyle beyan etmektedir:
وَاُحْضِرَتِ الْاَنْفُسُ الشُّحَّؕ
“Nefisler menfaatlerine düşkün yaratılmıştır.” [1]
Nefsin menfaatlere düşkün olmasından kastın ne olduğuna baktığımızda bunun içine dünyada olan her şeyin girdiğini görürüz. Bunların en başında da insanin asli ihtiyaçları olan yeme, içme, eğlenme ve şehveti gelmektedir.
İnsanin yaratılışı itibari ile ihtiyaçlı olarak yaratıldığı bu isteklerinde kendisine helal ve haram olmak üzere iki seçenek sunulmuştur.
Allah Resulü s.a.v : “Helâl bellidir; haram bellidir. İkisinin arasında ise birtakım şüpheli şeyler vardır ki insanların çoğu bunları bilmezler. Kim şüpheli şeylerden sakınırsa, dinini ve onurunu korumuş olur. Kim de şüpheli şeylere bulaşırsa, harama düşmüş olur...” [2] buyurarak insanın iki seçeneği olduğunu ve doğru olanın helal olanı tercih etmek olduğunu ortaya koymaktadır.
Hal böyle iken insanın nefsi onu azdırmakta ve şeytanın vesveseleri de onu yoldan çıkarmaktadır. Bunun doğal bir sonucu olarak da insan helal olanı almak yerine haram olana meyletmektedir.
Ancak bizler Müslümanız ve bizlerin inancında Rabbimizin şu beyanı esastır:
وَمَنْ يُوقَ شُحَّ نَفْسِهٖ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَۚ
“Her kim nefsinin hırsından, mala olan düşkünlüğünden kendini kurtarırsa, işte felaha, kurtuluşa, mutluluğa erenler onlar olacaktır.” [3]
Bunun yolu ise Allah Resulünün üzerinde hassasiyetle durduğu şu anlayıştan geçer:
“Kim helal lokma yer ve Sünnet çerçevesinde amel eder, insanlar da onun kötülüklerinden emin olurlarsa o kişi cennete girer.” [4]
Ancak ne hikmetse bizler helal lokma ile yetinmeyi, sünnete uymayı, Rabbimizin hoşuna gidecek amelleri yapmayı kendimize yol olarak seçmek yerine nefsimize köle olmuş ve şeytana tapar olmuşuz.
Müslüman adları taşıyoruz, kimliğimizi de Müslüman olarak tanımlıyoruz ama yaşantımız İslam ile örtüşmeyen ameller ile dolu. Bunun bir tezahürü olarak da bugün hiçbir işimiz düzgün gitmiyor.
Bu meyanda bizler her şeyi maddi boyutta düşünüyoruz ancak yolunda gitmeyen işlerimizin başında kulluk vazifemizin gereği olan inanç değerlerimiz olduğunu çoğumuz görmezden geliyoruz.
Aslına bakarsak inanç değerlerimiz ile maddi ihtiyaçlarımızın elde edilmesi arasında sıkı bir bağ olduğu da yadsınamaz bir gerçektir. Bugün Rabbimizin hoşlanmayacağı birçok ameli yapmamızın en başlıca sebeplerinden biri rızık endişesi olduğunu ve bunun sonucunda yapılan yanlışların bizim inanç değerlerimizi akâmete uğrattığını çok açık şekilde ortada durmaktadır.
Hâlbuki insanın bu endişelerinin yersiz olduğunu Allah Resulü s.a.v çok veciz şekilde şöyle ortaya koyuyor:
“Ey insanlar! Allah’tan (hakkıyla) sakının ve rızkınızı güzel yoldan arayın. Hiç kimse (Allah’ın kendisine takdir ettiği) rızkı -geç de olsa- elde etmeden ölmeyecektir. Öyleyse Allah’tan (hakkıyla) sakının ve rızkınızı güzel yoldan arayın. Helâl olanı alın, haram olanı bırakın!” [5]
Helal olanı almak, haram olanı bırakmak bugün bizim için ne kadar da zor değil mi?
Bu yolda verdiğimiz tavizler, yaptığımız maskaralıklar ne kadar da aşağılayıcı değil mi?
Bizler inancımız ve değerlerimizden o kadar uzaklaştık ki, rızkı kimin verdiğini aklımızdan çıkararak rızka muhtaç olanları rızkımıza sebep kıldık. Oysa bizler önceden Rabbimizin şu beyanına göre yaşardık:
اَهُمْ يَقْسِمُونَ رَحْمَتَ رَبِّكَؕ نَحْنُ قَسَمْنَا بَيْنَهُمْ مَعٖيشَتَهُمْ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَرَفَعْنَا بَعْضَهُمْ فَوْقَ بَعْضٍ دَرَجَاتٍ لِيَتَّخِذَ بَعْضُهُمْ بَعْضاً سُخْرِياًّؕ وَرَحْمَتُ رَبِّكَ خَيْرٌ مِمَّا يَجْمَعُونَ
“Senin Rabbinin rahmetini onlar mı taksim ediyorlar? Halbuki bu dünya hayatında onların maişetlerini aralarında taksim eden, bir kısmının diğer kısmını çalıştırması için, kimini kimine üstün kılan biziz. Senin Rabbinin rahmeti ise, onların topladıkları bütün şeylerden daha hayırlıdır.” [6]
Ama bizler Rahmeti kuşanmak, cenneti kazanmaktan o kadar uzaklaştık ki, Rabbimizin kitabını bile pazarlık edecek, hatta satacak noktaya geldik. Ancak unuttuğumuz şey;
وَلَا تَشْتَرُوا بِاٰيَاتٖي ثَمَناً قَلٖيلاًؗ
“Benim ayetlerimi az bir fiyatla, yani dünya menfaati karşılığında satmayın.” [7] hükmüdür.
Satışa o kadar alıştık ki, satmadığımız değerimiz, ihanet etmediğimiz inancımız kalmadı.
Peki! Ama bu hayatın sonunda varacağımız yer neresi?
Beyler ölüm var ölüm!
Bak niceleri geldi geçti de bu dünyadan bir delikli çorap dahi getiremedi!
Peki! Senin sonun onlardan farklı mı olacak?
Müslüman kardeşlerini sattın! Aile değerlerini sattın! Atalarının çağlara ışık saçan değerlerini sattın ve satmadık hiçbir şey bırakmadın!
Bize bir nazar oldu Cumamız Pazar oldu Ne olduysa hep bize azar, azar oldu diyor ya şair! Artık azı çoğu kalmadı. Geçmiş bizde bir tatlı anı oldu. Değerlerimiz tarumar oldu.
Böyle deyince bazılarımız bırakın bu eskiden şöyle idi ayaklarını diyorlar! Eskiden değerlerimiz vardı. Öyle ki, yaşayana yaşamayan saygı gösterirdi. Şimdi ne dini değerlere saygı kaldı, ne de toplumun değerlerine sahip çıkan kaldı.
Ramazanda oruç tutan Müslüman’a saygı göstermek adına açıkta yemek yemeyen gayri müslümlerin yaşadığı zamanlardan, Müslüman olduğu halde oruç tutanlara saygı göstermeyen bir zamana ulaştık.
Eski edebiyatı yapmayı sevmiyorum ama bir düşünün! Eskiden değerleriz vardı. Ramazan geldi mi lokantalar kapanır, içki satılmaz, sokakta gezenler üstüne başına dikkat eder ve oruç tutanlara saygı duyulurdu. Komşuluk hakları gözetilir, mahallenin çocukları kendi çocuklarından ayırılmazdı.
Şimdi ise Ramazan geldi mi içki satanlar daha hevesli çalışıyor, içenler daha çok içiyor, kahvelerin ve lokantaların kapısını kilit vurmayı bırakın alenen camlarında reklamları ile servis yapıyor sonrada ölünce utanmadan caminin önüne geliyorlar!
Hâlbuki Allah ve Resulü içki üzerinden haram olanlara vurgu yaparak bu yolu izleyenlere şöyle lanet ediyor:
“Resûlullah içki konusunda şu on sınıf kimseye lanet etti: (İçki yapmak için) meyveyi sıkan ve sıktıran, içkiyi içen, taşıyan, taşıtan, dağıtan, satan, parasını yiyen, satın alan ve aldıran...” [8]
Bunların böyle olmasında sebep ne diye baktığımızda kazanmak, daha fazla kazanmak ve lüks bir hayat sürerek zevklenmek olduğunu görüyoruz.
Maalesef durumumuz şairinde dediği gibi:
“Bir elde kadeh, bir elde kuran; bir helaldir işimiz, bir haram.
Şu yarım yamalak dünyada ne tam kâfiriz, ne de Müslüman!”
Ancak bizler gerçekten Müslüman isek bizim için ancak helal olan vardır.
Bizler Allah Resulün şu duası ile Rabbimizden istekte bulunuyoruz:
“Allahım! Bana helal rızıklarından nasip ederek haramlarından koru! Lütfunla beni senden başkasına muhtaç etme.” [9]
Rabbim bizleri rızık korkusu ile Allah’a isyan edenlerden olmaktan muhafaza eylesin!
Rabbim bizlere helal ve temiz olanlardan kazanmayı, yolunda harcamayı, kardeşlerini hatırlamayı nasip eylesin!
Rabbim iman ile yaşamayı, kuran ile yönetilmeyi, adalet ile hükmedebilmeyi, samimi bir Müslüman olarak kendine dönebilmeyi hepimize nasip eylesin!
[1] Nisa,128
[2] Müslim, Müsâkât, 107
[3] Haşr,9
[4] Tirmizî, Sıfatü’l-kıyâme, 60
[5][5] İbn Mâce, Ticâret, 2
[6][6] Zuhruf, 32
[7] Bakara,41
[8][8] Tirmizî, Büyû’, 59
[9] Tirmizî, Deavât, 110
https://www.guncelvaazlar.com/makale/para-kazanmak-icin-her-yol-mubahmidir