Çocukla Sinema, Besiktas Videos

Videos by Çocukla Sinema in Besiktas. Türkiye'nin çocuk seyirci ve ebeveyn odaklı tek sinema sitesi olan http://cocuklasinema.com'un resmi Facebook hesabıdır...

Click to enable sound Next

Other Çocukla Sinema videos

#çocukkitapları #çizgiroman #grafikroman #kitaptavsiye #tuzbüyüsü

#netflixtürkiye #onithundergodstale #diziönerisi #animasyon #çocuk

“Z Takımı”, çevreci, doğa dostu ve dayanışmaya, ekip ruhuna vurgu yapan yerli animasyon dizisi. Z Takımı; Arda, Efe ve Ela adlı çocuklardan oluşuyor. Teknolojinin doğayla uyumlu bir şekilde geliştirildiği hayali bir şehir olan Z şehrinde yaşıyorlar. Bu şehirde teknolojinin doğayla bu kadar uyumlu olması sürdürülebilir bir doğal enerji kaynağı olan Z elementi sayesinde gerçekleşmiştir. Bu büyük maden Z Şehri’nin altındadır ve zengin bir iş insanı olan ağaç ve doğa düşmanı Bay B bu madenin tamamını ele geçirmek istemektedir. Gelişmiş laboratuarında sürekli yeni tehditler ortaya çıkardığı için Z Takımı hiç boş kalmamakta. Takımı oluşturan üç çocuk, süper kahramanlar gibi giyinseler de süper güçleri yok aslında. Yüksek teknolojili ve sürdürülebilir enerjili alet edevatlarıyla mücadele etmekteler. Bay B’nin dalkavuk yardımcısı Vıcık’a karşılık, Z Takımı’na destek veren Arda’nın anneannesi de bir  bilgisayar ustasıdır. TRT Çocuk’un süper kahraman hikayeleri seven çocuklar için tasarlanmış çevreci ve doğa dostu mesajlar içeren animasyon dizisi “Z Takımı”, hem dayanışma ve yardımlaşmayı hem de çevre ve doğayla barışık yaşamanın önemine vurgu yapıyor her macerasında. Farklı özelliklere sahip üç çocuk kahramanın her biri en dikkat çekici özelliğiyle öne çıkmakta. Efe cüsseli bir çocukken, ikiz kız kardeşi Ela cesur bir kız. Arda ise çok hareketli ve atak bir oğlan çocuk. Anneannesi de bilgi ve tecrübeyi temsil etmekte. Bölüm hikayeleri çok değişik değil ve birçok klişe de kullanılmakta. Ancak çok akıcı ve yabancı iyi örneklerinin formülleri başarıyla uygulanmış. Elbette aksiyonu yüksek hikayelerde zaman zaman çizgi film şiddeti kendisini gösteriyor. Yüksek ses efektleri ve müzik de zaman zaman küçük çocuklar için bir parça yorucu gelebilir. Neyse ki bütün maceralar 13 dakikayla sı

Vizyonda izlenebilen “Cesur İtfaiyeci”, ‘kızlar bu işi yapamaz’ tarzındaki cinsiyet kalıplarını yıkan heyecanlı bir büyüme hikayesi. 6 yaşındaki Georgia, emekli olduktan sonra terzilik yapan babası Shawn gibi itfaiyeci olmayı çok isteyen, hep bununla ilgili hayaller kuran, çok hareketli, enerjik bir kız çocuğudur. Ama babası bir gün Georgia’ya acı bir gerçeği hatırlatmak zorunda kalır: kızların itfaiyeci olmalarına izin verilmiyordur. Georgia buna çok üzülür. 10 yıl sonra artık genç bir kız olmuştur ve babasına terzi dükkanında yardımcı oluyordur. Ancak o günlerde bir kundakçı tek tek tiyatro salonlarını yakmakta ve itfaiyeciler de kaybolmaktadır. Georgia da aslında hayallerinden vazgeçmemiştir. Belediye Başkanı, Shawn’dan yardım ister, çünkü ellerinde hiç itfaiyeci kalmamıştır ve kundakçı bulunmak zorundadır artık. Shawn küçük bir gönüllü ekip şartıyla görevi kabul eder. Georgia da erkek kılığına girip kendisini Joe adıyla tanıtarak babasının ekibine sızar. 1930’ların New York’u o kadar güzel resmedilmiş ki, izlemeye doyamıyorsunuz. Son derece kıcı, enerjik ve güzel izlenen bir film “Cesur İtfaiyeci”. Bir duman yığını olarak görünen ve finalde sürpriz biri çıkan kundakçı, bazı hassas çocukları biraz ürkütebilir. Bu karakterin motivasyonu da çocuklar için biraz kafa karıştırıcı, kıyafetiyle de garip tasarlanmış. Kadın haklarını anarşi yaratarak kazanmaya çalışan öfkeli biri olarak gösteriliyor. Çocuklar tarafından net algılanamayabilir. Kadınlar her daim korunmaya muhtaç hassas çiçekler değiller. Onlar da güçlü, akıllı ve çevik olup; erkeklerin yaptığı birçok işi yapabilirler. Gerçek hayatta New York’ta ilk kadın itfaiyeci  alımı 1982’de gerçekleşmiş. Film bu fikir üzerinden üretilmiş. Son jenerikte çeşitli ülkelerin kadın itfaiyecilerinin fotoğrafları gösteriliyor. İçleri

Netflix’te çocukların yaratıcılıklarını destekleyen farklı bir reality şov “Eğlenceli İşler”. Her bölümde konuk olan çeşitli çocuklar hayal güçlerini çalıştırarak bazı garip icatlar hayal ediyorlar. Bazıları aşırı uçuk kaçık bile olabilir ama yine de bu aletleri hayal edip tarif ediyorlar. Mesela ağzından tako servisi yapan tahtadan bir dinozor ya da simli gaz püskürten tahtadan bir tek boynuzlu at veya gitar şeklinde büyük bir tekne... Profesyonel bir mühendis olan Jimmy ve 4 arkadaşı da, her bölümde bunlar gibi uçuk talepleri yerine getirmek için kolları sıvıyorlar. Malzemeler temin ediliyor, projeler çiziliyor ve kollar sıvanıyor. Yer yer eğlenceli ve ilham verici ama bölümler biraz fazla uzun. Büyüklerin birbirlerine tavırları bazen çocuksu bazen yetişkince. Bölümler uzun olunca çocukların ilgisi özellikle o kısımlarda biraz dağılabilir. Sürenin büyük çoğunluğunu marangozluk işleri alıyor. Bu yüzden bu konuya ilgisi az olan çocuklar biraz sıkılabilir. Programa katılan çocuklar da sık sık gaz çıkarma esprisi yapıyorlar. Sanki tek eğlenceleri böyle konuşmakmış gibi... Ama program genel olarak, bazen saçma ya da imkansız gibi görünen hayalleri bile  gerçekleştirmenin başarılabileceğini söylemesi açısından hayli olumlu mesajlar taşımakta. Yaratıcılığa ve biraz da mühendisliğe, el işlerine meraklı çocukların ilgisini çekecektir. Netflix’in Türkçe dublajla desteklediği ve ortalama 40-45 dakikalık 8 bölümden oluşan ilk sezon 7+ yaş sınıfı almış. Bizce de 7 yaşın altındaki çocuklar için yer yer bazı kaba espriler mevcut. Ailece izlenmesini tavsiye ederiz, böylelikle daha işlevli bir bir seyir olur. (@burakgoral) #makingfun #netflixtürkiye #çocuklar #çocuk #çocukprogramı #yaratıcılık #çocuklaratavsiye #çocukdizisi

“Kocaayak ve Ailesi” zihinlerde çok kalıcı olmasa da, izleniyor. İlk filmde de tanıdığımız, bir Kocaayak’a dönüşmüş olan Dr. Harrison, yani Baba Kocaayak oğlu Adam sayesinde büyük bir şöhret olarak dönmüştür yeniden hayatına. Adam ise babasıyla çok zaman geçirememesinden ve onun büyük şöhretinden biraz şikayetçidir. Kocaayak da şöhretini faydalı bir şekilde kullanmak istiyordur diğer yandan. İnsanlara fayda sağlayacak bir şekilde, yardıma muhtaç birilerinin sesi olmak istiyordur. Tam bu sırada petrol şirketi X-Tract’ın bir doğa katliamına sebep olacağını öğrenir ve harekete geçer. Adam en başta bir an önce evine dönebilsin diye babasına uzaktan destek olmak ister. Bu amaçla yaptığı video klip çok ses getirir ve bir sürü çevreci insan Bigfoot’a destek olmaya gelir. Bir süre sonra dev petrol şirketi de duruma uyanır. Adam ve annesi olaylar ilerledikçe Bigfoot için endişelenmeye başlarlar, çünkü kaybolmuştur. İlk filmi izlemeseniz de çok kısa bir özet geçiliyor en başlarda. Bigfoot ve oğlu Adam, kocaayaklara sahipler, çok hızlı koşabilmekteler, hayvanları anlamaktalar ve kulakları çok keskindir. Bu da onları biraz süper kahramanlara yaklaştırıyor. İlk filme göre daha pozitif mesajlar barındırıyor olsa da bazı detaylara yine de dikkat etmeli. Kocaayak’ın televizyon şovuna katıldığı sahnede sunucu kadın ona biraz açıktan kur yapıyor. Adam, okul arkadaşı Emma’dan hoşlanıyor ve bunu bazen annesiyle istemese de konuşmak zorunda kalıyor. Doğrusu animasyonlarda aksiyon sahnelerine önem veren çocukların biraz sabırlı olması gerekiyor bu filmde. Zira filmin ilk 40 dakikası bu anlamda biraz cimri. Komedi unsuru olarak Bigfoot ailesiyle yaşayan ayı Wilbur ve rakun kullanılmış. Hep birlikte Kocaayak’ı aramaya çıktıklarında ise asıl macera başlıyor. Ana karakterler bu macera sırasında bazen tehlikeli durumların içinde

“Fırtına Çocuk” Avustralya’da okullarda okutulan Colin Thiele adlı yazara ait aynı adlı bir çocuk klasiğinden uyarlanmış son derece duyarlı, duygusu yüksek ve akıcı bir film. Daha önce de sinemaya uyarlanmıştı ama bu versiyonu oldukça estetik çekilmiş. Emekli bir iş adamı ve büyük baba olan Michael, artık işlerine onun yerine bakan oğluyla onun çevreci aktivist torunu arasındaki sürtüşmelere pek dahil olmak istemiyordur. Ama torunu Madeline ile konuşmaya başladıkça uzun zamandır unuttuğu çocukluğunu hatırlar yavaş yavaş. Torununa, babasıyla birlikte uzakta bir kıyı kasabasında yaşadığı zamanlarda, ailesi avcılar tarafından vurulmuş üç pelikan yavrusunu nasıl kurtardığını ve onlara nasıl baktığını anlatmaya başlar. Michael imkansızı başarmıştır, onları hayatta tutmuş ve hatta uçmayı, avlanmayı öğretmiştir onlara...    Duygusal hikayesinin içinde ekolojik öğelere de vurgu yapan, çocukların merhamet, vicdan ve sorumluluk alma içgüdülerini harekete geçiren güçlü bir film “Fırtına Çocuk”. Ama oldukça da dramatik olduğunu söylemeliyiz. Filmdeki neredeyse bütün karakterler ağır kayıpları olmuş, acılı insanlar. Michael kız kardeşi ve annesini bir kazayla kaybetmiş (gösterilmiyor), bu yüzden o üç pelikan yavrusuna sıkı sıkı bağlanıyor. Oğlu olmasa alkolik olacak babası da onunla birlikte bu hayvan sevgisi sayesinde rehabilite oluyor adeta. Onlara birlikte bakıyorlar ve baba-oğul ilişkileri bu sayede daha da sağlamlaşıyor. Michael’ın canla başla hem babasını hem de pelikanları koruyup kollaması insanı çoğu sahnede duygulandırıyor. Michael’ın kendisine yardımcı olan Avustralya yerlisi yaşlı bir adamla da arkadaşlık geliştirmesiyle film ırk ayrımcılığına karşı bir duruş da sergiliyor. Ancak uyarmamız gerek; filmde yer alan avcıların ısrarla sürekli kuş avlamaları ve hatta Michael’ın pelikanlarına

Pixar/Disney’in yeni filmi “Kırmızı”da 13 yaşındaki Mei Lee’nin ergenliğe adım atış hikayesini izliyoruz. Mei’nin gelgitli coşkusunu, ergen öfkesini, ‘helikopter anne’siyle yaşadığı didişmeleri sunuyor bize bu neşeli film. Genç kızlığa adım atan Mei öfke, aşırı heyecan, endişe gibi hislerle dolu olduğu her an, nerede olursa olsun büyük bir kırmızı pandaya dönüşüyor! Çeşitli farklı kişiliklere sahip yakın arkadaşlarıyla birlikte en büyük amacı çok sevdiği K-pop erkek grubunun şehirlerinde vereceği konsere gidebilmekken bu karmaşık psikolojisini de düzenlemek zorundadır. Kısa bir süre sonra bu sorunla zamanında annesi ve ailenin diğer bütün kadınlarının da uğraştığını keşfeder. Mei hem bu durumla başetmeye, hem de konser biletlerini satın alabilmek için bu dönüşümü kullanarak arkadaşlarıyla para biriktirmeye çalışır. Mei’nin dönüştüğü ‘kırmızı panda’ filmde kendi anlatısı içinde eski bir Çin efsanesine dayandırılıyor. Tabi ki aslında genç kızların ilk adet gördükleri zamana yapılan metaforik bir gönderme. Mei hem genç bir kadın olma yolunda ilerlerken duygularını kontrol etmeyi öğreniyor, hem de annesine kendisini kanıtlamaya çalışıyor. Mei’nin annesi Ming gibi pek çok kız annesi de günümüzde çocuklarına aşırı düşkün ve kontrolcü davranabiliyor. Film hiçbir yerinde didaktik olma tuzağına düşmeden aile içi iletişiminin önemine vurgu yapıp; anne-kız ilişkisinde olması gereken sağduyuya incelikli ve eğlenceli bir senaryoyla değinmeyi başarıyor. Son 10 yılda “Moana”, “Ters Yüz”, “Encanto” gibi Pixar ve Disney filmlerinde güçlü kişilikleri olan kız karakterlerine yeni bir tane daha eklenmiş oldu. “Kırmızı”, özellikle kız çocuklarına özgüven tazeleyen büyüme hikayesiyle bir çocuk filminde ne kadar feminist olunabiliyorsa o kadar feminist. Fantastik hikayesine rağme

Samsam süper kahraman annesi ve babasının biricik oğludur. Ama henüz süper gücüne kavuşamamış, diğer arkadaşlarına göre biraz geç kalmıştır. En büyük mücadelesi güçlerine kavuşmuş arkadaşlarıyla oynarken altta kalmamaktır. Mega ise çocuklardan nefret eden diktatör bir kral olan babası ve opera şarkıcısı bir annenin arasında kalmış yalnız bir kız çocuğu. Annesi onu zorla kendisi gibi şarkıcı yapmaya çalışırken, babası da kendi gibi acımasız bir kraliçe olmasını arzulamakta. Kimse Mega’ya ne istediğini sormuyordur. Bir gün uzay aracıyla kendisine çizilen sınırı aşan Mega, Samsam ve arkadaşlarını oyun oynarken görür. Onlarla arkadaş olabilmek için bir plan yapar. Annesine müzik okuluna, babasına da diktatör okuluna gittiğini söyler, ama aslında Samsam’ın okuduğu okula gelir. Serge Bloch’un ülkemizde de basılmış olan aynı adlı cizgi öykülerinden uyarlanan Samsam’ın tasarımları şık ve özgün. Rengarenk bir atmosferi var. Pozitif mesajları da fena değil; Samsam ebeveynlerinden farklı, süper gücü olmayan bir çocuk olmaktan korkarken, Mega ebeveynlerini onlardan farklı olduğunu kabul ettirmeye çalışmakta, onların baskıcı tavırlarına karşı daha özgür olmayı amaçlamakta. Samsam ve Mega arkadaş olduktan sonra birbirlerine moral ve destek oluyorlar. Dolayısıyla sosyalleşmek ve başka çocuklarla arkadaş olmanın, iyi geçinmenin önemi anlatılıyor filmde. Ancak yarısından sonra Mega’nın babasının hain planları devreye girince hikayenin ikinci yarısı süper kahramanlı fantastik macera filmlerine dönüyor. Genelde çok korkutucu durumlar yaşanmıyor ama bazı hassas çocuklar Mega’nın kral babasının dev gri canavarından biraz ürkebilirler. Aslında hiç korkunç görünmüyor ama hortumuyla her yeri griye boyayıp bütün renkleri soldurduğu sahnede biraz endişelenebilir bazı küçük çocuklar. Tabi ki Samsam ve arkadaş

“Cesur Zebra”nın güzel mesajı var ama küçük çocuklar için biraz sert sahneleri olan bir film. Bir zebra sürüsü kendilerini av olmaktan korumak için etrafı sert bitki örtüsü ve kayalarla çevrili bir bölgeye sığınmışlardır. Ancak bir gün kuraklık yüzünden bu güvenli bölgedeki huzurları kaçar. Zebraların çoğunluğu kuraklığın, kısa bir süre önce doğmuş olan ve vücudunun sadece yarısı çizgili olan Khumba’nın getirdiği bir lanet olduğuna inanıyordur. Bu da elbette Khumba’yı çok mutsuz ediyordur. Bir gün annesi ona eski bir hikaye anlatır. O da bu hikayedeki sihirli göletin çizgilerini tamamlayacağına inanır ve onu bulmak bol maceralı bir yolculuğa çıkar. Bu tehlikelerle dolu yolculukta çok değerli arkadaşlar edinir. Hepsinin farklı arayışları vardır ve birbirlerine destek olurlar. Aslında bu anlamda klişe bir yolculuk hikayesi. Ama diğer yandan da farklı olanın değil farklı olanı ayrıştıranların kötü olduğunu anlatmakta. Khumba’nın özel durumu engelli ya da özel çocukları ve karşılaştıkları ayrımcılığı da simgeliyor aslında. Yolculuk sırasında birçok kez ölüm tehlikeleri yaşanırken arkadaşlıklar sınanıyor ve sonunda bir dayanışmaya varılıyor yine. Bazen hakettiğini alabilmek için cesur olmak gerektiği de vurgulanıyor elbette. Baştan uyaralım; Khumba’nın annesi 17. dakikada hastalığından dolayı ölüyor. Hassas çocuklar bu sahnede hayli üzülebilir. Ayrıca nedense filmdeki gece sahneleri biraz fazla gibi. Hem Khumba’yı hem de diğerlerini film boyunca tehdit eden kaplan da biraz korkutucu olabiliyor bazı sahnelerde. Finalde de Khumba bir süre öldü sanılıyor. “Cesur Zebra”, Türkiye’de vizyona girdiğinde ‘genel izleyici’ sınıfı almıştı. Ama ‘genel izleyici’ sınıfına göre biraz sert sahnelerin olduğu bir film bizce. Hem temanın da daha iyi algılanabilmesi için 6+ daha uygun gibi... Blu

Netflix’in animasyon dizisi “Esrarengiz Bir Masal”, ana omurgasında “Hansel ve Gretel” masalının kullanıldığı ve diğer Grimm masallarından oluşturulmuş hikayelerle birleştirilen bir olay örgüsünden oluşuyor. Aslında Adam Gidwitz adlı yazarın çocuk kitabından uyarlanmış. Bu sefer Hansel ve Gretel’in anne-babası fakir çiftçiler değil, son derece zengin bir kral ve kraliçe. Ancak bir itikat yüzünden çocuklarının kellelerini kesip sihirli bir iple tekrar dikerek yeniden canlanmalarını sağlarlar. Bu durum çocukların canını sıkar haliyle ve kendilerine ideal bir anne-baba bulmak için şatodan kaçarlar. Böylece büyük bir macera başlar. Daha ilk bölümün ilk dakikalarından itibaren korkunç olayları mizahi bir dille aktaracağını belli eden bir yapısı var dizinin. Elbette günümüz çocukları için hayli yaratıcı ve sürprizi bol detaylar içeriyor. Ancak anne babanın sebebi çok daha sonra anlaşılacak olan ‘kelle uçurma’ sahnesiyle başlayan dizide çocuk yiyen bir kadının iki kardeşi satırla kovalaması gibi sahnelerle sürüyor. Sonraki bölümlerde de dizinin korku ve şiddet içeren pek çok detayı bulunuyor. Bu sahnelerde kan gözükmese de hayli vahşi olaylar gerçekleşiyor. Gretel, Hansel’den bir parça büyük ama erkek kardeşine göre daha atak. Dizide buna sık sık vurgu yapılıyor ve Hansel’in ürkekliği olaylar ilerledikçe geçmeye başlıyor. Çocukların korkularıyla baş etmeleri ve hayatın zorluklarıyla daha cesur mücadele etmelerini sağlamak adına bu tip hikayeler arttırılıyor. Ancak bu tercihler anksiyete bozukluğu olan kaygılı çocuklar ya da hassas yapılı çocuklar için biraz zorlayıcı olabiliyor. Zira Hansel ve Gretel de dizi boyunca sık sık büyük tehlikeler içinde kalıyorlar. Bu sahneleri ve diğer sivrilikleri dizinin anlatıcılığını yapan 3 karga esprili diyaloglarla yumuşatıyorlar. Ama yine de sert bir mizah anlayışı di

Birbirini çok seven bir evli çift olan John ve Jenny, Michigan’daki soğuk kış günlerini arkada bırakıp daha güneye taşınarak yeni bir hayata başlarlar. Çocuk sahibi olmakla ilgili kuşkulu olan John, bir arkadaşının tavsiyesine uyar ve Jenny’i anne olma sevdasından uzaklaştırmak için ona bir köpek alır. Böylece çok sevimli bir yavru köpek olan Marley hayatlarına girer... Çiftimiz önce türlü komik olaylar eşliğinde Marley’i büyütür sonra da sıra çocuk sahibi olmaya ve aileyi daha da genişletmeye gelir. Bu konuda Marley’in de yadsınamaz bir katkısı olacaktır.   “Marley ve Ben” Çocukların evdeki bir evcil hayvanla büyümesinin ne kadar güzel bir şey olduğunu anlatan o sevimli filmlerden biri ama doğrudan çocuklar için yapılmamış olduğunu da belirtmek gerek. Filmin yetişkinleri ilgilendiren bir romantik-komedi tarafı da var. Evlilik, kariyer ve bebek sahibi olmak gibi konularda da sevimli sahneler ve espriler bulundurmakta. Başrol oyuncuları Owen Wilson ve Jennifer Aniston’ın sempatik bir ikili oluşturdukları söylenebilir. Ama küçük çocuklar çiftin kariyer ve bebek sahibi olup olmama konusundaki kararsızlıklarını çok ilginç bulmayabilir. Elbette filmin ana karakterleri evli genç bir çift olarak zaman zaman öpüşüp bol bol da kurlaşıyorlar. Ayrıca çift, Marley’i sahiplenmek yerine parayla satın alıyor, keşke tam tersi olsaydı. Çiftin çocukları olunca da Marley ile birlikte büyüyorlar. Marley onlara bakıyor, arkadaşlık ediyor ve ailenin birliğine ve sevgi ortamlarına büyük emek veriyor. Sadakat, fedakarlık, aile ve karşılıksız sevgi temalarında güzel mesajları var bu aile filminin.  Ama finali küçük çocuklar için biraz fazla üzücü doğrusu. Marley’nin yaşlanması ve ailenin hayatından çıkışı biraz duygusal olan büyük-küçük herkesi ağlatabilir. Film Türkiye, Fransa, Almanya, Japonya ve İspanya gibi ülkelerde ‘genel iz

Okullarımızda da çocuklara tavsiye edilen John Boyne imzalı ünlü roman “Çizgili Pijamalı Çocuk”un film uyarlaması da eserin kendisi kadar vurucu. 2. Dünya Savaşı sırasında bir Nazi subayının oğlu Bruno babasının yeni görev yerinin Aushwitz toplama kampı olduğunu bilmiyordur. Ailesiyle yeni büyük evlerine taşındığında önce, çizgili kıyafetiyle hizmetçi gibi çalıştırılan yaşlıca bir adamın kim olduğunu sorgulamaya başlar. Sonra bir gün dikenli tellerle ayrılmış ve ona bir çiftlik olduğu söylenen yerde aynı çizgili kıyafetle oturan bir çocuk görür. Bruno dikenli tellerin arkasında, pijamasıyla dolaştığını düşündüğü insanların Yahudi olduğunu öğrenir ve hem babası hem de eve gelen öğretmen Yahudi’lerin tamamının kötü insanlar olduklarını anlatmaktadır. Ancak Bruno konuştuğu Shmuel adlı çocuğun kendisi gibi bir çocuk olduğunu ve orada yaşanılan şeyin aslında çok büyük bir suç ve vahşet olduğunu acı bir şekilde farkedecektir. Roman son derece akıcı, duygusal ve soykırımı bir çocuğun bakış açısıyla anlatabilme başarısını gösteren, ününü hakeden etkili bir kitaptır. Bir sinema filminde bir çocuğun masumiyetinin yanında böylesine bir vahşeti anlatabilmek ise oldukça zor ve nadir başarılan bir durum. Film bu zor durumun altından kalkıyor sayılır. Özellikle de Bruno rolünde izlediğimiz oyuncu Asa Butterfield’in inandırıcı oyunculuğu sayesinde... Filmde elbette bazı sert gerçeklerden bahsediliyor. Kamptaki Yahudiler’in nasıl öldürüldüğü bazı diyaloglarda belli ediliyor. Bruno’nun babasının yanındaki genç subay sürekli Yahudi düşmanlığı yapıyor ve saldırganlık gösteriyor. Ancak en çok endişe edilebilecek sahne elbette oldukça heyecanlı, köşeli ve hüzünlü olan finali. Hassas çocukların etkileneceği ve korkabileceği bir durumun içinde kalıyor Bruno. Bu sahneler her ne kadar grafik olarak h

“PATRON BEBEK 2: AİLE ŞİRKETİ” vizyonda! 2017 yapımı ilk filmden tanıdığımız Tim ve küçük kardeşi Ted büyümüş, birer yetişkin olmuşlardır. Tim’in kendi eşi ve iki kızıyla mutlu bir ailesi vardır. Küçük kızı Tina ve gittiği okulun en akıllı kızlarından biri olan Tabitha ile çok eğleniyordur Tim. Çünkü hâlâ çocuk ruhludur ve kızlarıyla vakit geçirmeyi çok sever. Ted ise beklendiği gibi patrondur ve çok zengindir. İki kardeş pek sık görüşmüyorlardır. Tim bir gece kızı Tina’nın da Ted’in bebekliği gibi takım elbiseli bir ajan olduğunu öğrenir. Tina babasına Tabitha’nın gittiği okulun gizli bir amacı olduğunu, okul müdürünün dünyayı bebeklerin yönetimi altına almak için plan yaptığını anlatır. Babası ve Ted amcasından yardım ister. İçirdiği özel bir iksirle Tim ve Ted tekrar çocuk olur ve Tabitha’nın okuluna sızarlar. Bundan sonrası bolca gürültülü bir macera. İlk filmde de çizgi film şiddetinin yoğun olduğundan bahsetmiştik. İkinci filmde dozu arttırmışlar. Okul müdürünün dünyanın bütün şehirlerinde açtığı okullardaki öğrencilerin ebeveynlerini hipnoz yöntemiyle zombiye çevirmeye çalışması biraz karanlık sahneler içeriyor doğrusu. Okuldaki bebeklerin bazıları ninja kıyafetleriyle kahramanlarımıza saldırıyorlar. Bir tane kız bebek şizofren ve sosyopat tavırlarla espri malzemesi yapılmış. Beklenmedik anlarda rahatsız edici bir gülüşle çıkıyor ortaya. Kahramanlarımız sık sık büyük tehlikeler yaşıyorlar. Bolca düşme, kovalamaca ve vurma sahnesi mevcut. Filmde şeker ve pasta tüketimi aşırı boyutlarda. Gazlı içeceğe mentos şeker atılınca köpürmesi sıkça gösteriliyor. Toplumsal rollerin değişebilirliğine dikkat çekmek için Tim işe gitmeyen bir ‘ev babası’ olarak tarif edilmekte. Ailenin çalışan bireyi anne Carol. Tim görevi bir noktada bırakıp zorbalıkla sindirilen