Psikiyatrist Dr. Armağan İngeç

Bedeni harekete geçirmek birçok psikiyatrik rahatsızlığın tedavisi ve önlenmesinde etkili bir yoldur. Hareket dikkati sorundan çözüme kaydırır, dinginleşmeyi kolaylaştırır. Hareket ettikçe beden açılır, açılan beden zihni uyandırır. Çökkünlüğü azaltıp, olumlu duyguları arttırır. Kaygı azaltıcı rolüyle stresle başa çıkmayı kolaylaştırır. Hareketle yaşamda keyif veren anlar çoğalır. Öyleyse gelin bugün ister adım adım, ister koşarak, ister sadece mini bir yürüyüş yaparak ya da sevdiğiniz birşeyi yaparak harekete geçin.

Motivasyona dair kitap önerim: Koşuyorum Öyleyse Varım-Prof. Dr. Taner Damcı

Sarsıcı olaylarla ilgili duygu ve düşünceleri dışa vurmak, insanların kendi duygularını anlamalarını sağlar, böylece onları bu deneyimi aşmak için bir şeyler yapmaya iter. Duyguları sözcüklere dökmek, insanların duygularını anlamalarını ve bu duygulara etkili bir şekilde tepki vermelerini sağlar. Sarsıcı olaylar hakkında konuşmak ya da yazmak, travmayı atlatmada önemli bir adım olabilir. Psikoterapinin bazı kişilerin üzerinde çok etkili olmasının bir nedeni de danışanlara duygularını açıkça tartışabilecekleri bir ortam sağlamasıdır.

6 şubattan beri hepimiz korkuyu ve dehşeti aynı anda yaşadık. Bu trajedi, aslında birbirimize ne kadar benzediğimizi hatta temelde aynı olduğumuzu gösterdi. Ancak biraz daha yakından bakarsak, böylesi bir olayda bile ne kadar farklı tepkiler verdiğimizi gördük. Depremi izleyen günlerde kimimiz televizyonun karşısından bir saniye ayrılmadan bütün gelişmeleri an be an takip ederken, bu görüntülere daha fazla dayanamayarak televizyonlarını kapatanlar da oldu. Bazı kişiler öfkeyle hesap sormak isterken, diğerleri yardım edebilmenin yollarını aradı. Kimisi bir araya gelip yakınlarını teselli ederken, diğerleri ise yalnız kalıp düşünmeyi tercih etti. Pek çok kişi yaşamlarına anlam katmak ve huzur bulmak için günlük yaşama dört elle sarılırken, kimisi gündelik yaşama bu kadar çabuk dönme becerisine hayret etti. Bu tepkilerin her biri birdenbire benzeri görülmemiş trajik bir durumun içinde bulunan insanların vereceği doğal tepkilerdir. Her birimizin bu durumla başa çıkmada kullandığı yöntemler ve olayın bizde yarattığı duygusal etkiler bambaşkadır. Aslında o kadar aynıyız ki acıyı hepimiz bir nedenle misafir ediyoruz, o kadar farklıyız ki hepimiz farklı şekillerde yol katediyoruz. Hem biriciğiz hem de hepimiz biriz…

Bipolar bozukluk ve psikotik rahatsızlıklar gibi yaşam boyu ilaç kullanımının gerekli olduğu rahatsızlarda ilacın yerini psikoterapi dolduramaz, ancak destekleyici olarak terapinin eklenmesi uygun olur. Bu rahatsızlıkları ayrı bir yere koyacak olursak, psikoterapinin ilacın yerini aldığı birçok durum mevcuttur. Üstelik çalışmalar uzun vadede psikoterapinin rahatsızlığın yeniden ortaya çıkma riskini oldukça azalttığını göstermektedir. Ancak psikoterapinin oldukça iyi geldiği bir takım rahatsızlıklar için bile bir süreliğine ilaç desteği gerekli olabilir. Örneğin, kişi o kadar kaygılıdır ki bedeni ilaç desteği ile rahatlatmak ve terapiye öyle devam etmek; kişi o kadar çökkündür ki kafayı biraz toparlamak, görüş açısını açmak için bir süre antidepresanlardan faydalanmak uygun olur. Bazen bir işe devam etmek öyle zor hale gelir ki kovulmamak için destek almak ve terapinin iyi gelmesi için gereken süreyi ilaçla hızlandırmak uygun olur. Takıntı o kadar yoğun olur ki onları kontrol altında tutmak için ilaç desteği şart olur. Bu durumlardaki ilaç kullanımını ayağınız kırıldığında baston kullanmaya benzetebiliriz, yürümenize olanak sağlayan bastonu (ilacı) yeterli bir süre geçtikten sonra psikiyatrist yönlendirmesiyle bırakabilir, kendi başınıza artık yürüyebilirsiniz.

İnsan biyolojik-psikolojik-sosyal bir varlık olup, değerlendirmeyi üç unsuru da düşünerek yapmak uygun olur. İlacın gerekli olup olmadığı, gerekli ise hangi dozda kullanılacağı, kişinin ilaca gerek duyulmadan psikoterapi ile iyilik halinin sağlanabileceği kararı çok iyi bir değerlendirme sonucunda verilir. Bu süreçte psikoterapi ile ilgili merak ettiklerinizi, ilaç kullanımından kaynaklı endişelerinizi psikiyatristinizle konuşmanız uygun olur.

Okuduğumuz kitaplar ya da izlediğimiz filmlerin iyileştirici bir özelliği vardır. Hikayedeki karakterle benzerliklerimizi fark ederek, bazen başına gelenlerden üzülerek, korkarak ya da güzel gelişen bir olayla mutlu olarak hikayeye eşlik ederiz. Böylece kendi duygularımız da bir başkası üzerinden ortaya çıkmış olur. Bir bakıma, duygularımız anlatım yolu bulur. Dahası hikaye ilerledikçe karakterin geliştirdiği çözüm yollarını öğrenir, bir başkasının gözünden olaylara bakarız. Bu bizim olaylarla baş etme becerilerimizi geliştirirken yeni yollar öğrenmemize de vesile olur. Birçok olasılığın yer aldığı sonsuz evrende bir diğerinden öğrenme şansını bize verir. En önemlisi de; insan okurken ya da hikayeyi izlerken bu dünyada yalnız olmadığını, bazı olayların sadece kendi başına gelmediğini görür ve anlar. Bu insanı yalnızlık duygusundan çekip çıkarabilir, kişiye güç ve umut verir. Bibliyoterapi olarak adlandırılan bu tekniğin en güzel özetini Antik Yunan’da bir kütüphane girişinde yazan şu yazıda görebiliriz :“insanın ruhunun iyileştirildiği yer”Doğru hikayelerle doğru zamanda karşılaşmanız dileğiyle…

Dünyaya gözlerimizi açtığımız anda bize bakım verenlerle kurduğumuz bağların yetişkinlik döneminde geliştirdiğimiz ilişkilere etkisi olabileceğini biliyor musunuz? Eğer yakın bir ilişki kurmak istiyor ancak terk edileceğinize ya da sevilmeyeceğinize inanıyorsanız, zaten beni terk edecek, zaten ilişki yürümeyecek ben yalnız başıma daha iyiyim diye bir ilişkiye girmek istemiyorsanız, kimseye ihtiyaç duymadığınızı düşünerek tüm yakınlıkları reddediyorsanız, bu ilişkiye kendimi kaptırırım ve kendimi koruyamam diyerek kendinizi uzak tutuyorsanız, ilişkide olduğunuz kişiye bir türlü güvenmiyorsanız ya da bir türlü yakın ilişki kuramamaktan yakınıyorsanız istemeden de olsa ihtiyaçlarınızı karşılayabilecek doyurucu ilişkiye girmenin önüne geçiyor ya da güzel gidecek bir ilişkiyi sabote ediyor olabilirsiniz. Erken dönemde oluşan ve yetişkin dönemdeki ilişkilere de yansıyan bu tekinsiz, aşırı korumacı ve kaçıngan tutum varsaydığınız acılardan sizi kurtarırken birçok duygusal ihtiyacınızın da karşılanmaması ile sonuçlanmaktadır. Diğer yandan, güvenli bağlanma şeklinde bilinen hem kendinizi hem de başkalarını olumlu olarak değerlendirdiğiniz, bir diğerini kabul edici, ulaşılabilir ve destekleyici olarak gördüğünüz ilişkiler duygusal ihtiyaçları karşılamak için önemlidir. Güvenli üs görevi üstlenen psikoterapi süreci bu yapıların yeniden inşası ve güvenli ilişkinin kurulması açısından önemli rol oynayabilir. Özellikle ilişkiyi sabote eden davranışların ve geçmişten gelen olumsuz duyguların fark edilmesi ve kişinin hem kendisini hem de ilişkilerini gözetebileceği sınırlarının belirlenmesi ile daha tatminkar ve yakın ilişkiler kurulması mümkündür.

Yaygın Kaygı Bozukluğu, kişinin en az altı aylık bir sürenin çoğu gününde birtakım etkinliklerde aşırı kaygı yaşaması ve bu kuruntularını kontrol etmede zorlanmasıdır. Bu kaygı ve kuruntuya huzursuzluk, gergin ya da sürekli diken üstünde olma hali, kolay yorulma, odaklanmada güçlük çekme, kolay kızma, kas gerginliği, uyku bozukluğu belirtileri eşlik edebilir. Kişi çoğu zaman bilinen bir sebebi yok iken endişelidir, her an kötü şeylerin başına geleceğine ve başa gelecek kötü durumun kendi gücünü aşacağına inanır. Gölge gibi kişi nereye giderse ve ne yaparsa takip eden kaygı yoğun, uzun süreli ve kontrol edilemezdir. Bu nedenledir ki “takma kafana”, “bu kadar düşünme”, “kaygılanacak ne var ki” şeklinde söylenenler kişiyi daha da çaresiz hissettirebilir. Bunun yerine kaygıyı tanıma, bu hassasiyetin gelişmesinde rol alan süreçleri ve yaşantıları anlama, bedeni rahatlatma ve kişinin zorlu durumlarla baş edebileceğine yönelik potansiyelini ortaya çıkarma tedavide esastır.

Hippocrates’in Asklepion’u ; Tibbin babasi Hipokrat sunu oncelikle belirtmistir: “Primum non nocere”. “Önce zarar verme.”

“Kendinizi rahat ve güvende hissettiğiniz bir yer hayal edin. Bu yer daha önce gittiğiniz, bildiğiniz bir yer olabileceği gibi hayali bir yer de olabilir. Önemli olan kendinizi rahat hissedeceğiniz bir yer olmasıdır. Güvenli yerinizi gözünüzün önüne getirin ve orada olduğunuzu düşünün. Burası sizin güvenli ve özel yeriniz. Orada olmasını istediğiniz her şeyi orada hayal edebilirsiniz. Kendinizi orada görebiliyor musunuz? Çevrenize bakın. Neler görüyorsunuz? Nasıl bir yer? Sesleri duyun. Kokusunu almaya çalışın. Güvenli yerinizde ayakta durduğunuz ya da oturduğunuz zemini hissedin. Havanın sıcaklığını duyumsayın. Güvenli yerinizde bu anın bir hayali fotoğrafını çekin. Burada size güven veren bir obje veya manzara olabilir. Güvenli yerinize bir isim verin. Hazır olduğunuzda şimdiye dönün.”
Güvenli yer egzersizi psychotherapy

Our Clinic

Psikeart dergisinin bu ayki ana konusu olan Bipolar Bozukluk için kaleme alınan yazıda bir ifade dikkatimi çekti.“Yaprak döker bir yanımız, bir yanımız bahar bahçe” Bipolar Bozukluk diğer deyişle -manik depresif bozukluk- taşkınlık ve çökkünlük dönemlerini içeren psikiyatrik bir rahatsızlıktır. Kişinin aşırı coşkulu, duygulanımın yüksek olduğu, kendisini aşırı enerjik hissettiği, uyku ihtiyacının azaldığı dönemler mani döneminin belirtileri iken tam tersine kişinin enerjisinin düşük olduğu, iştahının ve uyku düzeninin bozulduğu, mutsuzluk, karamsarlık ve umutsuzluğu yoğun hissettiği, özgüveninin azaldığı dönemler ise depresif dönemin varlığını düşündürmektedir. Bipolar bozukluğun tedavisinde ilaç kullanımı hayati önem taşımaktadır. Hem manik hem depresif dönemin sinyallerinin erken fark edilmesi ve kişinin hayatındaki diğer insanların bu rahatsızlığın belirtileri ile ilgili bilgilendirilmesi de bir o kadar önemli unsurlardır. Manik ve depresif dönemlerin tedavisi yanı sıra yeniden hastalanmayı önlemenin yolları da tedavi süresince eşzamanlı olarak planlanmalıdır. bozukluk

Terapi yaklaşımına göre geçmiş-gelecek ve şimdiki ana ayrılan zaman ve vurgu farklılık gösterebilir. Çözüm odaklı kısa süreli psikoterapiler gibi bugün ve gelecek odaklı yaklaşımlar geçmişi çok gerekli durumlarda ele alırken şimdi ve gelecek üzerine daha fazla odaklanır. Dinamik yönelimli psikoterapiler gibi geçmişi detaylı bir şekilde ele alan yaklaşımlarda ise geçmiş yaşantılar ve ilişkilerin bugüne yansımasına daha fazla zaman ayrılır ve genellikle daha uzun süreli terapi süreci gerektirebilir. Geçmiş deneyimler ve ilişkiler bugünü ve geleceği şekillendirir ancak bu geçmişin etkilerinin değiştirilemeyeceği anlamına gelmez. Geçmiş konularla ilgili meseleler halledildikten sonra bugüne ve geleceğe doğru yol alınır. Bu süreci bir limandan diğerine yol aldığınız bir tekne yolculuğuna ve terapisti size eşlik eden bir kılavuz kaptanına benzetebiliriz. Geçmiş limanında yeterince kalıp, oradan alıp vereceğinizi bitirdiğinizde kılavuz kaptanınızla bugün ve gelecek limanlarına yol alabilirsiniz. Bugündeyken gelecek limana uğrayabilir, geçmiş limana yarım kalan bir meseleyi halletmek için geri dönebilirsiniz. Kılavuz kaptanınız dalgalarda yol alırken yönü bulmanız için yanınızda olacaktır. Öyleyse denizcilikte sevdiğim bir dileği terapide de kullanacak olursak; zorlayıcı zamanlar olsa da “Pruvanız neta, rüzgarınız kolayına olsun”

Terapi yaklaşımına göre geçmiş-gelecek ve şimdiki ana ayrılan zaman ve vurgu farklılık gösterebilir. Çözüm odaklı kısa süreli psikoterapiler gibi bugün ve gelecek odaklı yaklaşımlar geçmişi çok gerekli durumlarda ele alırken şimdi ve gelecek üzerine daha fazla odaklanır. Dinamik yönelimli psikoterapiler gibi geçmişi detaylı bir şekilde ele alan yaklaşımlarda ise geçmiş yaşantılar ve ilişkilerin bugüne yansımasına daha fazla zaman ayrılır ve genellikle daha uzun süreli terapi süreci gerektirebilir. Geçmiş deneyimler ve ilişkiler bugünü ve geleceği şekillendirir ancak bu geçmişin etkilerinin değiştirilemeyeceği anlamına gelmez. Geçmiş konularla ilgili meseleler halledildikten sonra bugüne ve geleceğe doğru yol alınır. Bu süreci bir limandan diğerine yol aldığınız bir tekne yolculuğuna ve terapisti size eşlik eden bir kaptana benzetebiliriz. Geçmiş limanında yeterince kalıp, oradan alıp vereceğinizi bitirdiğinizde kılavuz kaptan ile bugün ve gelecek limanlarına yol alabilirsiniz. Bugündeyken gelecek limana uğrayabilir, geçmiş limana yarım kalan bir meseleyi halletmek için geri dönebilirsiniz. Kılavuz Kaptan ile dalgalarda yol alırken yönü bulmanız için yanınızda olacaktır. Öyleyse denizcilikte sevdiğim bir dileği terapide de kullanacak olursak; zorlayıcı zamanlar olsa da “Pruvanız neta, rüzgarınız kolayına olsun”

Terapi yaklaşımına göre geçmiş-gelecek ve şimdiki ana ayrılan zaman ve vurgu farklılık gösterebilir. Çözüm odaklı kısa süreli psikoterapiler gibi bugün ve gelecek odaklı yaklaşımlar geçmişi çok gerekli durumlarda ele alırken şimdi ve gelecek üzerine daha fazla odaklanır. Dinamik yönelimli psikoterapiler gibi geçmişi detaylı bir şekilde ele alan yaklaşımlarda ise geçmiş yaşantılar ve ilişkilerin bugüne yansımasına daha fazla zaman ayrılır ve genellikle daha uzun süreli terapi süreci gerektirebilir. Geçmiş deneyimler ve ilişkiler bugünü ve geleceği şekillendirir ancak bu geçmişin etkilerinin değiştirilemeyeceği anlamına gelmez. Geçmiş konularla ilgili meseleler halledildikten sonra bugüne ve geleceğe doğru yol alınır. Bu süreci bir limandan diğerine yol aldığınız bir tekne yolculuğuna ve terapisti size eşlik eden bir kaptana benzetebiliriz. Geçmiş limanında yeterince kalıp, oradan alıp vereceğinizi bitirdiğinizde kaptanınızla bugün ve gelecek limanlarına yol alabilirsiniz. Bugündeyken gelecek limana uğrayabilir, geçmiş limana yarım kalan bir meseleyi halletmek için geri dönebilirsiniz. Kaptanınız dalgalarda yol alırken yönü bulmanız için yanınızda olacaktır. Öyleyse denizcilikte sevdiğim bir dileği terapide de kullanacak olursak; zorlayıcı zamanlar olsa da “Pruvanız neta, rüzgarınız kolayına olsun”

Cinsel Terapi, cinsel sorunlar konusunda eğitim almış deneyimli psikiyatrist ve klinik psikologlar tarafından cinsel sorunları olan birey ya da çiftlere uygulanan bir tür bilişsel davranışçı terapidir. Seanslarda anatomi-fizyoloji bilgileri, cinsellikle ilgili yanlış inanışlar ve cinsellik kavramı konuşulur, sonrasında davranışsal egzersizler verilir. Cinsel terapinin tedavi ettiği cinsel işlev bozuklukları; vajinismus, erken boşalma, sertleşme bozukluğu, disparoni (kadında ağrılı cinsel ilişki), cinsel istek bozukluğu, uyarılma bozukluğu ve orgazm bozukluğudur. Cinsel terapiye başvuran kişinin cinsel eşi varsa terapiye partneriyle başvurması önerilir. Cinselliğin yaşam kalitesini etkilediği, cinsel sorunların ruhsal ve fiziksel sıkıntılara neden olduğu bilinirken bireylerce bastırılan içgüdü nedeniyle bir yandan da yok sayılan cinselliği daha fazla konuşabilir kılmak ve gerektiğinde bu konuda yardım almak atılabilecek önemli bir adımdır.

Sayin Elif TASTEKNE’nin takipcileri arasinda gecen sene yurutmus oldugu psikolojik/psikiyatrik destek icin isim onerileri post’u , Bana oy veren beni oneren herkese tesekkur ederim.

Aile Terapisinin bugün geldiği noktaya büyük katkılar sunan Virginia Satir bizlere yakın ilişkilerin psikolojik iyilik halimiz için ne kadar önemli olduğunu çok naif bir dille aktarıyor. Araştırmalar da basitçe en çok sevdiğimiz insana bakmanın bile ferahlatmak, bağışıklık sistemimizi ve iyilik halimizi arttırmak gibi hemen oluveren fiziksel ve psikolojik faydalarını gösteriyor. Benim de terapide sıklıkla vurguladığım sosyal desteğin birçok psikiyatrik rahatsızlıkta önleyici ve iyileştirici olduğu biliniyor. Öyleyse bugün sadece sıkıntılarınızdan kurtulmak için değil aynı zamanda da büyümek ve gelişmek için ihtiyacınız olan desteği alın, Satir’i dinlemek gerekirse bol bol sarılın…

“İnsanın anlam arayışı” adlı mükemmel kitabı okuyanlar Victor Frankl ismini anımsayacaktır. N**i toplama kamplarında işkencelere maruz kaldığı dönemde eşini ve ailesini kaybetmiş bir psikiyatristir. Hapsedildiği dönem boyunca, Frankl mahkum arkadaşlarının hayatta kalma ve insan güdüsü ile ilgili tutumlarını incelemiştir. Frankl, anlam amacı olan veya uğruna yaşamaya değer bir şeylere sahip olan kişilerin en korkunç şartlar altında dahi hayatta kalabildiklerini ileri sürmüştür. Frank’ın hikayesi ve kuramları insanlık için parlak bir başarıdır ve birinin elinden sahip olduğu her şey alınsa bile o kişinin vereceği tepkileri seçebilme becerisinin hakim olduğu inancı bir vasiyet hükmüdür.

“İnsanlığın anlam arayışı” adlı mükemmel kitabı okuyanlar Victor Frankl ismini anımsayacaktır. N**i toplama kamplarında işkencelere maruz kaldığı dönemde eşini ve ailesini kaybetmiş bir psikiyatristir. Hapsedildiği dönem boyunca, Frankl mahkum arkadaşlarının hayatta kalma ve insan güdüsü ile ilgili tutumlarını incelemiştir. Frankl, anlam amacı olan veya uğruna yaşamaya değer bir şeylere sahip olan kişilerin en korkunç şartlar altında dahi hayatta kalabildiklerini ileri sürmüştür. Frank’ın hikayesi ve kuramları insanlık için parlak bir başarıdır ve birinin elinden sahip olduğu her şey alınsa bile o kişinin vereceği tepkileri seçebilme becerisinin hakim olduğu inancı bir vasiyet hükmüdür.

Kaygı hayatımızın bir parçası olup bize önemli mesajlar taşıyan bir duygumuzdur. Hazırlıklı olmamıza işaret eden kaygı bizi tehditlere karşı koruma görevi görür. Başımıza gelebilecek bir tehdite yönelik donanımızı geliştirmeye ve meydana gelecek duruma hazırlıklı olmamızı sağlar. Ancak bizi bekleyen gerçek bir tehdit yokken ya da böyle bir tehdit olsa da bu durumla uygun olmayan aşırı ve kontrol edemediğimiz kaygı bir sorun haline dönüşebilir. Endişeli olma hali, en kötüsüne odaklanma, huzursuzluk ve tehlikeli durumları gözlemleme gibi sıkıntılara uykusuzluk, terleme, çarpıntı, nefes almada zorluk, karın ve mide ağrısı gibi fiziksel sıkıntılar eşlik edebilir. Olaylarla baş etme becerinizi, karar vermenizi, yaşam kalitenizi, işinizi ya da ilişkilerinizi olumsuz etkileyen bu kaygı halini yoğun ve sık aralıklarla yaşıyorsanız bu durumun tedavi edilebilir olduğunu bilin. Kontrol edemediğinizi düşündüğünüz kaygınızın çıkış noktası sizi hayatta tutmaktır. Bu duyguyu tanıma ve uygun olmayan durumlarda yatıştırma öğrenebilen bir beceridir. Psikoterapide amacımız kaygının bize verdiği mesajı anlama ve uygun olmayan yoğunlukta ve sıklıkta olan endişe halini yatıştırma becerileri kazanmaktır. Hepimizin kaygılanmaya ihtiyacı olduğu gibi yatıştırılmaya da ihtiyacı olduğunu belirterek ihtiyaçlarınıza sahip çıktığınız bir gün dilerim.

Bireyi yoğun bir şekilde çaresizlik ve korku içinde bırakan, çoğu zaman beklenmedik olayların etkileri “ruhsal travma” olarak adlandırılır. Yaşanılan her korku dolu deneyim travmatik etkilere yol açmayacağı gibi kişinin kendisine ya da sevdiklerine yönelik hayati tehdit içeren olaylar bir takım psikolojik sorunlara yol açabilir. Travmatik bir olay sonrası görülen en yaygın sıkıntıların başında travma sonrası stres bozukluğu gelmektedir. Çabuk sinirlenme, irkilme, olayı tekrar tekrar hatırlama, uykusuzluk, kabuslar, yabancılaşma, güvensizlik gibi belirtileri kapsayan bu rahatsızlığa depresyon ve kaygı belirtileri eşlik edebilir. Kişinin benlik algısının zedelendiği, adil dünya inancının sarsıldığı ve umudunun kaybolduğu travmatik yaşantıların tedavisinde etkinliği kanıtlanmış Bilişsel Davranışsal Terapi en sık başvurulan yöntemdir. Bu etkilerin ortaya çıkış zamanı, şiddeti ve eşlik eden diğer sıkıntılar kapsamlı şekilde değerlendirildiğinde kimi zaman antidepresanlardan da faydalanılır. Burada önemli olan nokta şu ki;
*ruhsal travma yaşıyor olmanız zayıflık belirtisi değildir.
*Travma etkileri tedavi edilebilir.
*“Zaman her şeyin ilacıdır” sözü herkes için geçerli değildir.
*Unutmaya çalışmak ve bastırmak kalıcı bir çözüm değildir.

Bu süreci size eşlik edebilecek bir uzmanla geçirmenizi, yalnız olmamanızı dilerim.

Psikoterapi; ruh ve zihin anlamına gelen psiko ile iyileştirme anlamına gelen terapi sözcüklerinden oluşur. Genellikle sanılanın aksine psikiyatristler belirli bir psikoterapi yaklaşımına dair eğitimlerini tamamlamaları ile psikoterapist olarak ilaç tedavilerinden bağımsız veya kombine olarak terapi uygulayabilirler. Psikoterapi çeşitli psikiyatrik rahatsızlara uygulanabileceği gibi kişinin yaşamını daha kaliteli hale getirmek için de başvurulan bir yöntemdir. Psikoterapi bilimsel teknik ve yaklaşımların uygulanmasını içerir ve bu nedenle uygulayan kişinin yetkinliği önemlidir. Dolayısıyla terapistin eğitimi ve kendi terapisinden geçmiş olması gereklidir. Her bireye her terapi yaklaşımı uygun olmayacağı gibi herhangi bir terapi yaklaşımında olmazsa olmazlar bulunmaktadır:
*size saygı duyan,
*mahremiyetinizi gözeten,
*sizi yargılamayan ve
*güvenli ortamınızı sağlayan psikiyatrist ya da klinik psikolog bu süreci mümkün olduğunca verimli geçirmenizi sağlayacaktır.
!!!!!Psikoterapi sürecine başlarken psikoterapistinize diplomasını ve eğitimlerini sormak en temel hakkınızdır!

Şefkat diğer insanların acılarını duyarlı, sabırlı, sevecen ve empatik bir şekilde karşılayabilme becerisidir. Öz şefkat ise kişinin şefkatli tutum ve davranışlarını kendine yönlendirmesidir. Öz şefkatli bir kişi;
✅Acı, ıstırap, başarısızlık ve yetersizlik duyduğu zor zamanlarda kendine karşı sevecen ve naziktir
✅Yaşanan acı ve zorlu yaşantıların insan olmanın doğal bir parçası olduğunu ve diğer insanlar tarafından da yaşandığını bilir
✅Kendine acımadan duygularını anlamaya çalışır

Ruh sağlığında önemli bir koruyucu olan öz şefkatin bu unsurlarını hatırlamada ve kendinize uygulamada sıkıntı yaşıyorsanız başkalarına gösterdiğiniz sevecen ve empatik tutumu hatırlayın. Siz sevdiklerinize zor anlarında nasıl yaklaşıyorsunuz, onları nasıl teselli ediyorsunuz? Başkasına gösterdiğiniz bu ilgi ve şefkati modelleyerek kendinize de göstermeyi deneyebilirsiniz.